İslâmcılık, tam bir buçuk asırlık bir ideoloji. Doğum tarihini 1860'lı yıllar, doğum yerini de İstanbul olarak gösteren, sağlam delillere dayalı bir doktora tezi var.

Bu tez bana ait. 1991 yılında ilk yayımladığım tarihten bugüne kadar alternatif bir tarih önerisi ne Türkiye'de ne de dışarıda çıkmadı. İslamcılık var olanlara alternatif bir toplum ve siyaset projesi olarak İslâm dünyasında ideolojik yelpazede başat bir konum edindi. Vahyi esas alan ve modern dünyanın bütün sorularına ve sorunlarına müteal hakikate bağlı kalarak cevaplar-çözümler getiren bu ideoloji, İslâm toplumlarında hep ana siyasî gövdeyi oluşturdu. Hep ana gövdeyi oluşturmasına rağmen, 150 yıllık bütün tarihi boyunca bu ideoloji hep muhalif bir hareket olarak kaldı. Bu güçlü siyasî akım, sistematik olarak hep iktidarın uzağında tutuldu. İslâmcılık, -Abdülhamid dönemi de dâhil- hiçbir zaman devlet katında resmî bir koruma ve himaye görmedi.

Bizim tarihî bir özgünlüğümüz var. İslâmcılık bizim dışımızdaki İslâm toplumlarında hep yabancı işgaline karşı bir direniş hareketi olarak yükseldi. Yabancı işgaline son vermek aslî mesele olunca, bu anti-emperyalist ideoloji bir cihat doktrinine indirgendi. Biz ise yabancı işgali altında değildik. Bir devletimiz vardı ve muhtemel bir yabancı boyunduruğunu engellemenin yegâne yolu, devleti daha güçlü ve mukavim hale getirmekti. Türk İslâmcılığının başından itibaren cihat doktrini yerine demokratik tezlerle uyuşan bir modernleşme projesi olarak gelişmesi bu gerekçeye dayanır. Toplumu modernleştirmek, Batı ile rekabet edebilmenin ön şartıydı. Devlet aynı şekilde modernleştirilecek ve güçlü İslâm-Batı sentezleri ile bir sel gibi gelen Batı karşısında aşılmaz setler oluşturulacaktı. Bizim dışımızdaki İslam toplumlarında şiddet yüklü cihat hareketlerinin, bizde ise ortak paydalar etrafında toplumu tahkim etmeye çalışan uzlaşmacı-uyumlu sentezlerin üretilmesi bu farklı tarihî tecrübelerin eseridir. O kadar ki, 1918'e kadar Osmanlı yönetiminde kalan Ortadoğu ülkelerinde Arap milliyetçiliğinin (Baas hareketi), daha erken tarihte Batı sömürgesi haline gelmiş ülkelerde ise İslâmcılık damarının daha güçlü kalması bile bu tarihsel tecrübe içinde anlam kazanır.

İslâm ile Batı arasında sentezler geliştirme yeteneğine yakın bir örnek: Cumhuriyet tarihi boyunca baştan aşağı pozitivist muhakeme ve argümanlarla örülü iki ideolojik program üretildi. Bunlardan biri Kemalizm, diğeri ise Milli Görüş'ün Adil Düzen projesidir.

Ama asıl refleks, her durumda çok esnek ve uzlaşmacı tutumlar geliştirme yeteneğidir. Türkiye İslâmcılığı, zaman zaman askerî vesayetin gadrine uğrasa da demokratik bir iklimde gelişti. Cemaat-i İslâmî'den, İhvan-ı Müslimîn'den, yani Mevdudî ve Kutup gibi dışarıda ana akımların önemli isimlerinden aktarılanlar "tecdid" için kullanıldı, ama siyasî projeler hep "millî" kaldı. İslâmcılığın zengin entelektüel ve toplumsal potansiyelini demokratik siyasete kanalize eden Millî Görüş'ün "millî" sıfatını seçmesi, bu yerliliğin işaretlerinden biridir. Soğuk Savaş'ın keskin ideolojik kamplaşmalarında İslâmcıların tereyağından kıl çeker gibi, yaygın şiddet ortamının dışında kalmayı tercih etmeleri de, bu güçlü tarihî tecrübe ile bağlantılıdır.

İslâmcılığı güçlü kılan ana yapının; entelektüel donanım, fikrî orijinallik, teori zenginliği gibi nitelik göstergeleriyle hiçbir ilişkisi olmadı. İslâmcılık sadece, toplumsal muhalefetin temsilini hakkıyla üstlenme becerisi gösterdi. Bu beceri İslâmcılarla toplum arasındaki geniş ortak paydaya dayanır. Bu ortak payda ise soy İslâmcı akımlarda var olan keskinlik değil, dinî sembollerle kendini ifade eden sade dindarlıktır.

Bütün kurgusunu muhalefete göre yapmış bir hareketin, iktidara gelmesi onun bütün savunma sisteminin çökmesi demektir. İslâm toplumlarının Müslüman kalarak modernleşmesi ve geri kalan dünya ile yan yana veya karşı karşıya var olabilmesi için üretilen İslâmcı ideoloji; kendisine yabancı bu dünyanın dizginlerini ele geçirince, yani iktidar olunca geriye toplumla ortak paydayı oluşturan dinî semboller ve dindarlık kalır. İdeoloji, artık işlevini tamamlamış ve emekliye ayrılmıştır.

AK Parti'nin dindarane gündemlerinin tamamı -Çamlıca'ya cami, kürtaj, dindar nesiller yetiştirmek, kesintili eğitim- aynı zamanda İslâmcılığın buharlaşıp yok olmasının göstergeleri değil mi?

(Zaman)