Çünkü refakatçim ve ben kablo vasıtasıyla bu ülke televizyonunu da izliyoruz.
İşte on gün var ki aynı kanal söz konusu ülkede üç askerin öldürüldüğü haberini verdi.
Ben derhal, “katil Mağribi Arap ve İslamcı fanatik çıkmazsa elimi keserim” dedim.
Vay sen misin bunu söyleyen! “Siyaseten doğrucu” ya, bizimkisi küplere bindi.
Burnundan soluyor! Ne müzmin ırkçılığımı, ne de şarlatan müneccimliğimi bıraktı.
Tezime karşı-argüman olarak da Montauban şehrindeki kışla kapısında vurulan Fransız üniformalı neferlerin yine Kuzey Afrika kökenli Müslümanlar olmasını getirdi.
“Daha iyi, Afganistan’da ‘düşman’ (!) hizmetine girdikleri için tam hedef oluşturuyorlar” diye ekledim ve tatsızlığı önlemek için de dışarı çıkıp Taksim’de volta attım.
SONRA pazartesi, bu defa Toulouse kentinde bir Yahudi okuluna saldırıldığı ve üç minicik çocukla, bir de öğretmenin yine vahşice ve yakın plandan öldürüldükleri haberi geldi.
Polisler, kriminologlar, psikiyatrlar ekranda muhtemel katilin kimliğini tartışıyorlar.
Fakat aynı “siyaseten doğru” utangaçlığa saklanarak esas hipotezi telaffuz etmiyorlar.
Bende o utanma yok, şimdi kolumun yerine kellemi rizikoya atarak “katil Mağribi ve İslami çıkmazsa kellemi keserim” diye tekrarladım ki refakatçim yüzüme hiç bakmaz oldu.
MALÛM, dediğim aynen çıktı. Fransız nüfuslu bir Cezayirli olan Muhammet Merah ’ın işe scooter hırsızlığı, çanta kapmacılığı, cüzdan gaspçılığıyla başladığı ve kodeste aniden “irşada erdikten” (!) sonra da “cihatçı” (!) kesilerek Afganistan’a falan gittiği anlaşıldı.
Ve tabii bu olay “İslamofobya” denilen Müslüman düşmanlığını daha da güçlendirdi.
Seçim arifesindeki Fransa’da aşırı sağın oy oranını arttırması ve belki de Sarkozy’nin tekrar Elysées Sarayı koltuğuna oturması küçük ihtimalden büyük ihtimale dönüştü.
Doğaldır, zira kendinizi “sıradan yurttaş’ın” ve “sokaktaki adam”ın yerine koyun!
İkamet ettiğiniz gayet mütevazi işçi sitesinde Ali kıran baş kesenlik yapan, kâh bıçakla haraç alan, kâh kızınızın poposunu çimdikleyen, kâh parkingdeki otomobilinizi yakan lumpen Mağribi bir bakıyorsunuz “El Kaideci” (!) oluvermiş. Şimdi şehrinizde seri cinayet işliyor
Bir, üç, beş değil ki! Buradan itibaren o “sokaktaki adam”ın Merah’ın psikopatlığı hakkında fazla kafa yormadan genelleştirmeye gitmesi ve dolayısıyla da “demir yumruklu politika” demagojisini işleyen kurumlara yaklaşması kadar doğal bir şey düşünülemez!
KATİLİN kimliğini önceden kestirdiğim için ben ne ırkçıyım, ne de müneccimim!
Fakat kolonyalist mazinin vicdan azabıyla “siyaset doğrucu” bir utangaçlığı seçen Batılıların aksine “Doğrucu Davut” olarak inatçı gerçeği söylemekten korkmuyorum.
Evet evet, o Batı o vicdan azabından ötürü çok müsamahakâr ve çok alarga davrandığı içindir ki, başta kervan yağmalama kültüründen inen Mağribiler olmak üzere Müslüman kökenli göçmenlerin ciddi bir bölümü yerleştikleri ülkelerde uyum sağlamayı reddedebildiler.
Bu ret durumu sonraki kuşaklarda hem lumpen bir kolaycılık ve tufeylilik yarattı, hem de derin ruhi travmaların toprağında fanatik ideolojilere mümbit tohum ekti.
Eh, Batı’da da yabancı dışlaması varmışmış; “ötekileştirme” her zaman gündemde kalmışmış; iktisadi krizde kabak ilkin muhacirlerin başında patlamışmış, falan filan…
Kabul, bunlar mevcut ama yukarıdaki reddiyenin yanında devede kulak kalıyorlar!
Zaten de sorumluluğu hep ev sahibine yükleyerek misafiri temize çıkartmaya çalışmak asla hakikati yansıtmadığı gibi böylesine bir inkâr “İslamofobya”yı daha çok pekiştiriyor.
Ve tüm bunları artık en önce ve bizzat Müslümanların haykırması; artı, o aidiyetten inenleri de terbiye etmesi gerekiyor ki İslam’la kıyamcılık arasına net bir çizgi çekilebilsin!
(Hürriyet)