Deniz mevsimi galiba açıldı. “Deniz siftahı yapıldı” twitleri yavaş yavaş gelmeye başladı...

NTV Tarih’in Haziran sayısında Ayşen Gür, “Kaşınan Avrupalılar denizi nasıl keşfetti?” başlıklı bir yazı hazırlamış. Atlas Tarih’te ise mayonun kısa tarihi vardı. Madem halk plajlara koşuyor, vatandaş denize giremiyor, dedim “denize girme modası tarihi” iyi gider pazar pazar...

Sanıldığının aksine “deniz turizmi” sıcak denizlerde değil soğuk denizlerde başlamış. Üstelik keyif için değil sağlık için.

Ortaçağ boyunca insanlar denizden ürkmüş. Zaman zaman uyuz tedavisi için denize giriyorlarmış ama günümüzdeki gibi aşka dönüşmesi İngiliz hekim Richard Russel’in 1753 yılında “Deniz Suyunun kullanımı Üzerine” isimli kitabı sayesinde olmuş. Russel, kolite, inmeye, obeziteye ve vereme karşı deniz suyu içmeyi, denizde yıkanmayı ve her türlü deniz ürünü yemeği önerince müthiş bir moda başlamış.

Modayı takip eden ilk soylu İngiltere Kralı 3. George olmuş. 1783 yılında, porfiri hastalığı yüzünden aklını yitiren kral bütün saray halkıyla birlikte Weymouth kasabasına gidip denize girmiş. Daha sonra Galler Prensi oğlu 4. George Brighton’ı, torunu Prenses Charlotte da Southend’i birer turistik sahil kasabası haline getirmiş.

Ancak denize girmeye karşı çıkanlar da az değilmiş. Karşı çıkanlara göre suya girmek “ahlaksız düşünceleri” ve “ensesti” kışkırtıyormuş. Buna mukabil “deniz banyosu doktorları” ise (evet böyle bir branş varmış) denizin yarattığı erotik duygulara karşı sağlığı geri kazanmanın öneminden söz ederlermiş.

Bütün ahlaki karşı çıkmalara rağmen insanlar denize girmenin sağlık için şart olduğuna ikna olmuş bir kere. Aristokratların ardından orta sınıf için de bir sahil kasabasını birkaç yılda bir ziyaret etmek vazgeçilmez bir alışkanlık olmuş.

Peki nasıl giriliyormuş denize? Doktor kontrolünde! “Banyo makinesi” denilen tekerlekli bir kabinden bir banyocunun yardımıyla en az üç kere denize dalıp çıkılıyormuş.

Denize girme modası sonra Fransa’ya sıçramış. Delilik, romatizma ve depresyon için sahil kasabalarında merkezler açılmaya başlanmış. Tedavi şöyle: “İlk banyolar geldikten iki gün sonra saat 10-17 arasında, denizin yükseldiği sırada yapılır. Günde bir kez denize girilir. Tamamen ve aniden suya daldıktan sonra birkaç egzersiz yapılır, aniden ve koşarak denizden çıkılır...” Niye koşarak çıkılması gerekiyor bilmiyoruz ama deniz illa ki buz gibi olacak!

Deniz turizmi geliştikçe ufak tefek kalkışmalar da olmuş. 1880’de, Hollanda’nın Scheveningen kasabasında, belediye turist çekmek için durmadan yatırım yapıp plajlar açıp sahili banyo makineleriyle doldurunca, tekne sahipleri ve balıkçılar geri plana atılmayı hazmedememiş. Kasabanın, kadın-erkek karma deniz banyoları ve kumar salonlarıyla ahlak dışı bir endüstriye teslim edildiğini öne sürüp plaj alanının kısıtlanmasını istemişler. Sonuç? Seçkin konukları kaba saba kasabalılardan korumak maksadıyla plaj bölgesi demir parmaklıklarla kapatılmış.

NASIL DENİZE GİRİLİRDİ?

Banyo makinesi İngiliz icadı. Dört tekerlekli bir kulübe. Denize atla sürülüyormuş. İsteyen bunları kiralıyor, içine girip soyunuyormuş. İlk zamanlar erkekler çıplak, kadınlar ise haşemaya benzer banyo giysileriyle kulübenin öbür tarafındaki merdivenlerden denize girermiş. Erkekler çıplak girdiğinden kadınlar ve erkekler plajın ayrı yerlerinde, ayrı makinelerden denize giriyormuş. 20. Yüzyıl başında her iki cins için de kapalı deniz kıyafeti standart hale gelmiş.

Mayolar, bugünkü haline yakın 1900’lü yıllarda gelmiş. Ama her yerde aynı hızda değil. 1907’de Amerika’ya gelen Avustralyalı yüzücü Anette Kellerman mesela, mayosu bacaklarını, kollarını ve boynunu gösterdiği için tutuklanmış! 1930’a kadar mayolar daima siyahmış. Renkli mayo 30’lardan sonra çıkmış.

Türkiye’de denize girme modası 1920’lerde sağlık için kurulan “Deniz Hamamları”yla başlamış. Denize girenleri meraklı gözlerden koruyan paravanlı deniz içi havuzları. Açıkta denize ilk girenler ise İstanbul’un işgali sırasına şehre gelen Beyaz Ruslar olmuş. Florya taraflarına yerleştirilen Beyaz Ruslar, sıcaktan kurtulmak için denize girmeye başlayınca İstanbullular onları görmek için akın akın bu kıyılara gidermiş.

Deniz tarihini öğrendiniz, şimdi tombalaklarınızı yapabilirsiniz...

(Vatan gazetesinden alınmıştır)