İngiltere, basın ve yayın kurumlarında çok seslilik ve kamu yayıncılığı konusunda dünyanın örnek aldığı bir ülkeydi. Ancak son yıllarda tanık olunan skandaller, yüzlerce yıllık özgür ve güçlü medya geleneğinin fiili olarak son bulmasına yol açtı... Deneyimli gazeteci Firdevs Robinson Birleşik Krallık'taki gelişmeleri anlattı...

Düşünce özgürlüğü ve bağımsız medya, dünyanın hemen her yerinde hükümet baskısı ve sansür tehdidiyle karşı karşıya. 30 yılı aşkın meslek yaşamında gazetecilerin can güvenliği ve ifade özgürlüğü alanında uluslararası alanda aktif kampanya yürüten bir meslek elemanı olarak, en demokratik ülkelerde bile başını gösteren bir diğer büyük tehdite dikkat çekmek gerektiğine inanıyorum: Temel varlık nedeni kamuoyunu dürüstçe bilgilendirmek ve onlar adına ülke yöneticilerini hesap vermeye zorlamak olan medyanın, giderek artan ölçüde yolsuz ve hesap vermekten kendisinin kaçınır hale gelmesi.

İngiltere, basın ve yayın kurumlarında çok seslilik ve kamu yayıncılığı konusunda dünyanın örnek aldığı bir ülkeydi. Ancak son yıllarda tanık olunan skandaller, yüzlerce yıllık özgür ve güçlü medya geleneğinin fiili olarak son bulmasına yol açtı.

18 Mart’ta ülkenin üç önde gelen siyasi partisinin vardığı uzlaşma, basında öz denetim ilkesini kaldırıp, yerine Kraliyet Tüzüğüyle oluşturulacak bir denetleyici kurumu koyarak İngiltere demokrasisinin önemli bir köşetaşını yerinden oynattı.

Leveson soruşturması sırasında gözler önüne serilen yolsuzluk ve üsulsüzlükler, bireylerin yaşamına müdahale, tanınmış ya da tanınmamiş kişilerin mağdur edilmesi, gazete patronlarının siyasete müdahalesi, saygınlığı zaten zedelenmiş olan medya sektörünün tek fırçayla kabaca karalanmasına yol açtı.

Kamuoyundan gelen baskı ve Hacked Off gibi lobi gruplarının kampanyaları sonucu, aceleyle ve uzun erimli sonuçları düşünülmeden yapılan yeni düzenlemeyi, İngiltere medyası açısından ciddi bir gerileme olarak görüyor ve karşı çıkıyorum.

Bu düzenlemeyi tetikleyen uygulamalar, ülkenin varolan yasaları, en az medya kadar yolsuz olduğu ortaya çıkan polisin görevini yerine getirmesi ve medya patronlarıyla içli dışlı siyaset yapan İşçi’si, Muhafazakarı, Liberali tüm politikacıların kendi etik değerlerine sahip çıkmasıyla giderilebilirdi. Suç kapsamına giren olaylar ve sorumlusu gazeteciler hakkında zaten yasal işlemler başlatılmış durumda.

Ne kadar bağımsız olması hedeflenirse hedeflensin, siyasetçiler tarafından oluşturulan bir kurumun uzun erimde aynı siyasetçileri kamuoyu adına hesap vermeye zorlama işevini görebileceğine inanmıyorum.

Gelecekte ne tür bir hükümet tarafından yönetileceğimizi, hangi diğer temel demokrasi prensiplerinden ‘global dünyanın değişen koşulları gerektirdiği için’ vazgeçilebileceğini de bilmiyorum.

Gazeteciliğin etik kurallarını çiğneyen gazetecilerin mesleğe en büyük zararı kendilerinin verdiği açık. Ancak etik standartların zaman zaman düşmesi, özgür bir düşünce ortamının, çoğulcu liberal bir demokrasinin korunması için bağımsız bir özdenetim mekanizmasının hala en iyi formül olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Kamu hizmeti yapan BBC gibi kurumların tarafsız, hakkaniyetli ve toplumun her kesimini kucaklayıcı haber ve programlar yayınlama yükümlülüğü var.

Gazetelerden de doğru ve dürüst haber vermelerini bekliyoruz. Ancak gazeteler, kamu yayıncılarından farklı olarak görüş beyan etmeli, partizan olabilmeliler.

Rupert Murdoch gibi medya devlerinin çıkardığı gazetelerin eleştirilecek hatta boykot edilecek pek çok yanı var. Ancak şu da unutulmamalı ki, İngiltere’de yazılı basını çoksesli kılan ve görüşlerini paylaşmasam bile kaliteli gazeteler olduğuna inandığım The Times, The Sunday Times, The Daily Telegraph gibi yayın organlarının hala ortalıkta olması, bu tür patronlar sayesinde mümkün. Sorulması gereken asıl soru, gazete patronlarının neden siyasi nüfuz kazanmaya çalıştıkları değil, başbakanların, bakanların, polis şeflerinin nasıl olup da önlerinde el pençe divan durdukları.

Dünyanın diğer bölgelerinden edindiğim izlenim, meslektaşlarımın kendi hak ve özgürlüklerine sahip çıktığı ve dayanışma içinde görevlerini etik ilkeler doğrultusunda yerine getirdiği ülkelerde, en kötü medya patronunun gazetesinin bile devlet tarafından ayakta tutulandan daha iyi olduğudur.

(Kaynak: www.acikgazete.com)