“Yapılabilen yapılmıştır. Başkaları da yapamaz. Biz de yapılabilenlerin en iyisini yapacağız”
Bu söz ya söylenir, ya da söylemeyle eş anlamlı yaklaşımlar sergilenir.
Bunu yapanlar Che Guevara’nin ünlü, “Gerçekçi ol, imkansızı iste” sözünü de, “İmkansızı iste, gerçekçi ol” diye değiştirirlerde...
Bu değiştirmeyle başarılamayan her şey imkansız hanesine yazılır.
İmkansız hanesine yazılınca da, vazgeçmek çok kolaylaşır.
Daha doğrusu vazgeçmeye kılıf geçirmek kolay olur...
İçine atmadan her şeyi söyleyenler tamamdır...
Çok da umurları olmaz kimin kırılıp, kimin kırılmadığına...
Söylerler söyleyeceklerini, üstünden de “Ohh be!” deyip rahatının keyfini çıkarırlar...
Böyle olanlar çok mu?
Bence değil.
Çoğunluk içine atar.
En çok arkasını döner gider ve yüzleşmemeye çalışır.
Küçük bir ülkede bu çare mi?
Elbette çare değil.
Aslında yüzleşmeseniz de içinizde yaşar o söyleyemediklerinize neden olanlar.
***
Dün ömrünü toplumsal meselelere adamış bir arkadaşımla sohbet ettim.
Söylerken şiir gibi anlattı.
Anladım ki yüreğinde olgunlaşmış yıllarca erteleyip söylemedikleri.
Söylemediklerini korktuğu için mi söylemedi?
Yoooo...
Hiç alakası yok.
Hiç korkmadığından adım gibi eminim.
Peki neden söylememiş?
Yanlış yapanlar üzülmesin, diye.
İşte böyle bir şey insanlığı bozulmamışların insanlığı.
***
Çok iyi anladım karşımdakini.
Neden?
Ben de ona benzediğim için.
Karşı taraf gibi duranlarla, tartışmadan tutun, mücadelenin, kavganın her aşaması yapılabilendir.
Hatta o kavga insana derin haz verir.
Kazanır, arkadaşlarınla birlikte coşarsın, kaybedersin arkadaşlarınla üzülür, kahrolur hatta ağlarsın. Kaybetme sonrası yaşananların bile, adını koyamadığım bir tadı, lezzeti var.
***
Zor olan nedir bilir misiniz?
Aynı saftan insanlarla karşı karşıya gelmek.
Çok içten, çok samimi bir itirafta bulunayım.
Böylesi karşı karşıya gelişlerde bu satırların yazarı olarak kaybetmeyi çağrıştıran davranış içinde olurum.
Yoldaşım saydığım insanlarla hiç kavga etmedim.
Etmeyi bile denemedim.
Çoğunlukla ceketimi alıp gittim.
Hatta giderken ses çıkmasın diye ayaklarımın ucuna basa basa gittim.
Kimileri bunu meydanı boş bırakmak olarak niteledi.
Öyle bile olsa hiç, “Keşke kalıp kavga etseydim” demedim.
Zamana bırakmayı tercih ettim.
Zaman en iyi ilaçtır dedim.
***
Dünkü sohbette bu tür davranışları sorguladık.
Toplumsal amaçlı önemli misyon üstlenenleri irdeledik.
Kıbrıs Türk toplumunda mücadelenin zorluğu noktasında buluştuk.
Buluşurken de, “Hangi büyük kavga kolay oldu ki?” diye sorduk da kendi kendimize.
Ama hasbelkader sorumlu konumda kısılanlar zoru başaramadıkları zaman aynanın karşısına geçip kendilerini sorgulamak yerine, “Arkadaşlar belli olmuştur ki koyduğumuz hedef ve o hedefe yönelik araçlar ülke gerçekleriyle örtüşmüyor. Suçu kendimizde aramayalım. Yapılabilen yapılmıştır. Başkaları da yapamaz. Bizde yapılabilenlerin en iyisini yapacağız” demeyi tercih ettiklerini de paylaştık.
Bu söz ya söylenir, ya da söylemeyle eş anlamlı yaklaşımlar sergilenir.
Bunu yapanlar Che Guevara’nin ünlü, “Gerçekçi ol, imkansızı iste” sözünü de, “İmkansızı iste, gerçekçi ol” diye değiştirirlerde...
Bu değiştirmeyle başarılamayan her şey imkansız hanesine yazılır.
İmkansız hanesine yazılınca da, vazgeçmek çok kolaylaşır.
Daha doğrusu vazgeçmeye kılıf geçirmek kolay olur...
***
Bu yaklaşımlar bizim coğrafyada yaygındır.
Yaygınlığın kolay olma nedenlerinin başında işle, lafın karıştırılması gelir.
Yüz kilometre lafın, bir milimetre işten değerli olamayacağı düşünülmez, düşünülmediği için de yanlışlığı algılanmaz.
Gerçekte ne olunduğu değil, ne olunduğu ile ilgili yazılan ve söylenenler değerli kabul edilir.
Bir şey söylemeye kalkarsanız önünüze kitapçıklardan birinin, bilmem kaçıncı sayfasından bilmem ne okunur.
***
Konuşma, içinin doluluğu oranında değerlidir.
İçi dolu konuşmada nitelikli bir sorgulama var.
Nitelikli sorgulamanın bir önceki eşiği fikir, fikrin bir önceki eşiği ise bilgidir.
Yıllardır Kıbrıs Türk toplumunda derinlikli bilgi insanımızdan esirgenmiştir.
Her şey, her yerde bilgi kirliliği üzerine kurulmuştur.
Bilgi kirliliğinin uzmanları el üstünde tutulmuştur, el üstünde tutulmaya devam etmektedir.
***
Kuzey Kıbrıs’ta temel sorunlarımızdan biri olarak kurumlaşmama gösterilir.
Doğrudur, çağdaşlık anlamında kurumlaşma bizde gelişmemiştir, bodurun da gerisindedir.
Ancak bir noktada müthiş bir kurumlaşma ve yaygın zemin var.
Nedir o nokta ya da konu?
YALAN...
Kuzey Kıbrıs’ta yalanın zemini müthiş geniştir. Yalan, kurumlaşmıştır.
Yalan söylemek için cesarete filan da gerek yoktur. Cesaret, doğruyu söyleme için gerekir.
... Elinizi vicdanınıza koyunuz... Yalanın bu kadar değer bulduğu bir ortamda iyinin, doğrunun, daha da önemlisi adaletin ne şansı var?
Hade söyleyin, ne şansı var???
Günün sözü:
Yalanın değer bulduğu yerde, hayat kirlenmeye mahkumdur.
(Havadis gazetesinden alınmıştır)