Yanında Ceylan'ı vardı daha 14'ünde... Hazal'ı ve Veysel'ini de almış bayram alışverişine çıkmıştı. Çocuklarına elbise alacağı mağazanın önünde katili görünce anladı cinayeti... 'Allah aşkına yapma' dedi. Ama katil, Kürtlerin özgürlüğü için (!), Bingöl'de bin bir güçlükle çocuklarını büyütmeye çalışan Hatice Belgin'i katletti. Hatice Belgin, son bir gayretle katilin üzerine kapaklandı, en azından çocuklarını kurtarmayı denedi. Çocukları ve o bölgedeki diğer Kürtler için kendini feda etti. Böylece onlar, bir başka PKK katliamına kadar hayatta kalmayı başardı.
Hatice Belgin, 38 yaşında, sabah kalktığında çocuklarına bayramlık bir şeyler almayı hayal ederken, akşamı toprağın altında etti. Kürtlerin haklarını savunduğunu iddia eden bir şebeke tarafından öldürülmüştü. Tıpkı dört Kürt genç kızın katledildiği gibi... Kuzenlerinin üniversiteyi kazanmasını kutlayan genç kızlar, uzun namlulu silahlarla çapraz ateşe alındı. Katledenler yine Kürtlerin özgürlüğü için mücadele ettiğini söyleyen şebekenin teröristleriydi. Hem de öyle kazara falan değil, kasti, iradi, taammüden bir katliamdı bu. O genç kızlar devletle işbirliği mi yapıyorlardı? Hayır! Bunlar birilerinin ajanı mıydı? Hayır! Bunlar Kürtlerin özgürlüğünün önünde engel miydi? Hayır! Öyleyse yapılan katliam, elindeki silahtan aldığı gücün şehvetiyle harekete geçen kan dökme güdüsünden başka bir şey midir? Bu katliamlarda izanın, insafın zerre miskal kırıntısı var mıdır?
Dört genç kızın cenazesi daha yeni toprağa verilmişti ki, teröristler bu kez Batman'da sahneye çıktı. Mizgin Doru, bu aşağılık teröre kurban olurken 4 yaşındaki kızı Sultan'ı ve henüz doğmamış çocuğunu da yanına aldı. Öyle ya yavrucukları bu kepaze katliamdan kurtulsa kim bilir hangi özgürlük(!) kurşununa hedef olacaktı. Yüreği onları burada bırakmaya elvermedi sanki. Mizgin Doru, 31 yıllık hayatında daha önce sağından, solundan, yanından geçen binlerce kurşundan kurtulmuş, en sonuncusundan kurtulamamıştı.
Burada verdiğim sadece üç tane örnek... PKK'nın yaptığı ya da sebep olduğu on binlerce cinayeti saymadım. On binlerce hadiseyi bir tarafa bırakın, sadece bu üç hadiseyle bile tekme tokat köteği hak etmiyorlar mı? Bu katiller sizce çok daha fazlasını hak etmiyor mu? Böylesi bir katliamın hangi hukukta, hangi anlayışta, hangi savaşta yeri vardır? Yeryüzünde bugüne kadarki hangi özgürlük mücadelesinde böylesine ahlaksızca katliamlar işlenmiştir?
Hayatı boyunca yılandan, çıyandan kaçar gibi şiddetten kaçmış Fethullah Gülen Hocaefendi, yine merhamet etmiş kötek demiş, daha ağır bir ifadeye dili varmamış. Bugüne kadar konuşmamış yapmış, reklam etmemiş hizmet etmiş, kendisini dinleyen herkesi Kürtlerin yaşadığı yerlere hizmet götürmeye teşvik etmiş bir insanın söylediği 'kötek' sözünden fırtına koparanlar, bir kere de katiller için ağızlarını açsalardı ya! En ücra yerlerde bile okuma salonları kurduran ve o çocukların telef olmadan üniversitelerde okumasını sağlayan Hocaefendi'yi tehlikeli bulup 'Kürt meselesi hakkında niye konuştu?' diye soranlar bugüne kadar yapılanlara bir bakmalı değiller mi? Sürekli öldürenlerin, yaşatmak isteyenlerden bir hayli rahatsız olması normal. Anormal olan, hakperestlik iddiasıyla konuşanların bu kadar siyah beyaz bir olayı görmek istememeleridir.