Bu maç, Türkiye'de futbolun misli görülmemiş bir kutuplaşma vesilesi olmaktan çıkıp doğal bir yarışa dönmesine de vesile olabilir.

Bugün hayat duracak. 60 yıla yaklaşan futbol izleyiciliği yaşamımda, bugün oynanacak olan Fenerbahçe-Galatasaray maçı kadar özel ve önemli bir Fenerbahçe-Galatasaray maçı yaşanmış olduğunu hatırlamıyorum. Bir de Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti ve çekişmesi üzerinden keskin bir kutuplaşma vesilesi üreten toplumumuz için yeni ve müthiş bir gerginlik gıdası daha gibi görülebilir.
Ama galiba bu kez tam tersi olacak. Yeni bir sürecin başlangıcı olacak.
Aziz Yıldırım, ‘maç sonucu ne olursa olsun’, ‘iki şampiyon takımı’ daha hafta içinde kutladı.
‘3 Temmuz süreci’ ile üzerine leke sürülmek istenmiş, darbe üzerine darbe yemiş (Başkan hâlâ içeride, daha ne olsun) ve geçen yılki şampiyonluğunun hakkı olan Avrupa Şampiyonlar Ligi’ne katılmasının önü

kesilmiş, hakkı gasp edilmiş bir futbol takımının, bu sezon şimdiden Avrupa Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını elde etmiş olması, hem kendini hem tüm Fenerbahçe camiasını aklamıştır. 

Taraftarın hakkı helal

Fenerbahçe için bugünkü maç, Avrupa Şampiyonlar Ligi’ne ön eleme oynayarak mı gidecek, doğrudan gruplara girerek mi katılacak sorusunun cevabıdır. Ama Fenerbahçe’nin, bu kadar darbe yemiş haliyle bile, Avrupa Şampiyonlar Ligi kategorisi takımı olduğunu ispat etmiş olması; dahası ligde pek nadir olabilecek biçimde birkaç gün sonra oynanacak Türkiye Kupası’nın da finalisti olması, taraftarlarının haklarını onlara ‘helal’ ettirmiştir.
Fenerbahçe, Türkiye’nin iki final oynayabilecek performansı gösterebilmiş tek takımıdır ve bu yılki takım taraftarlarının gönlünün şampiyonu halinde –bu yılın özelliği nedeniyle- daha iki finali oynamadan bu sezonu görkemli bir başarı öyküsüne çevirmiştir.
‘Maç sonucu ne olursa olsun’ denmesi de işte bu anlama geliyor. Fenerbahçe’nin takımıyla bugüne gelişte ‘helalleşmiş olması’, camianın takım –takımın da camia- sayesinde edindiği özgüven ve rakibe –Galatasaray maçtan şampiyon sıfatıyla çıksa bile olsa- gösterilecek hoşgörü.
Fenerbahçe, geçen hafta Trabzon’da ‘linç psikolojisi’ ve hatta girişimleri altında efendilik ve serinkanlılık örnekleri vererek oynadığı maçı, 3-1 kazandığında, Fenerbahçeliler için ‘ilahi adalet’ sahada gerçekleşmişti. Bugün sahaya Fenerbahçelilerin bu duygusunun izdüşümü yansıyacak. 

Normalleşmeye katkı

Bugünkü maç, belki de, Türkiye’de futbolun misli görülmemiş bir kutuplaşma vesilesi olmaktan çıkıp doğal bir yarışmaya dönüşmesine de vesile olabilir.
Ben Fenerbahçe-Galatasaray rekabetini böyle yaşayarak büyüdüm. Rahmetli annem Galatasaraylıydı. Tek kardeşim Galatasaray Lisesi’nde okudu (gerçi benden daha da tutkulu bir Fenerbahçelidir). Dolayısıyla, en yakın dost çevremiz arasında bir sürü Galatasaraylı var.
Çocukluk yıllarımızda, Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyadis, Can Bartu gibi isimler bizim ne kadar sevdiğimiz isimler idiyse Metin Oktay, Turgay Şeren gibi Galatasaraylı isimleri de sever, sayardık. 1950’lerin ikinci yarısının, 1960’ların ilk yarısının Fenerbahçe ve Galatasaray takımlarını ezberden hâlâ sayabilirim.
Fenerbahçe kaptanı Naci Erdem Galatasaray’a geçtiği zaman, Galatasaray’ın sembollerinden Kadri Aytaç Fenerbahçe’ye geldiği zaman, camiaları nezdinde ‘hain’ sayılmamışlardı. ‘Sembol’ niteliklerini de terk etmemişlerdi. İki takım taraftarları maçlarını yan yana aynı tribünlerde seyredebilirlerdi.
Bu ‘husumet’ nasıl doğdu ve bugünlere ulaştı, çözmek zor. Arjantin’de Boca Juniors ile River Plate arasında, etnik köken ve sınıfsal farklar, keskin rekabeti açıklayabilir. 

Öfkenin açıklaması yok

Galatasaray’ın Galatasaray Lisesi arka planı, Galatasaray Lisesi’nin uzun yıllar devletin yönetici elitini oluşturmuş olması, Fenerbahçe’yi Galatasaray karşısında ‘halkın takımı’ yapar tabii ama bu rekabetin ‘hasmane bir kutuplaşma’ haline dönüşmüş olmasını açıklayamaz.
Glasgow’da Protestanların Glasgow Rangers’ı ile Katoliklerin Celtic’i arasındaki –Kuzey İrlanda’da kan dökülmesine yol açan- ayrılıklar bile Fenerbahçe-Galatasaray’ın gölgesinde kaldı. Kastilyan Real Madrid ile Katalan Barcelona arasındaki hakeza.
Milan-Inter, Roma-Lazio, Ajax-Feyenoord, aklınıza ne gelirse gelsin, bütün bunlar kadar tarihi arka planı ve toplumsal gerekçesi olmayan Fenerbahçe-Galatasaray arasındaki rekabeti geçerek husumete dönüşmüş duyguların gerekçesini de açıklayamaz.
Bu durumun nedenini bilmiyorum. Ciddi bir araştırma konusu olmalı.
Ama bu husumet ve kutuplaşmanın -tam da zirve yapacağı- bugün aşılabileceğini seziyorum. Fenerbahçe futbol takımının –Fenerbahçe taraftarlarıyla birlikte- bu yıl ortaya koyduğu muazzam ‘onur direnişi’ sonucunda, bugünkü maça gelinirken ‘helalleşilmiş’ olduğu için.

İlla şampiyon olmak için kendinden geçmiş bir Fenerbahçe yok. Şampiyon olmanın kendisi için nasıl haklı ve doğal bir durum olduğunu ispatlamış bir Fenerbahçe var. Galatasaraylılara hoşgörüye hazır bir Fenerbahçe.
Helal sana Fenerbahçe!

(Radikal gazetesinden alınmıştır)