Ekonomik bağımsızlık, bağımsızlığın ta kendisidir...

İktisadi olarak birilerine bağımlı kalmış durumdaysanız;  siyasi, askeri ve sosyal olarak da bağımlısınız demektir...

Bu gerçeği fazlasıyla bilen Atatürk'ün, “devletçilik” ilkesindeki gayesini artık çok daha iyi anlıyoruz...

Yeni nesillere aşılatmak istediği, yerli malı kullanma ve tasarruf etme alışkanlıklarının  ne kadar önem arz ettiğinin şimdi farkına varabiliyoruz...

Tarımda, sanayide, enerjide,  bilim ve teknolojide, mümkün olduğu kadar bağımlılıktan kurtulmaya çabalamak  gerek...

İnönü döneminde başlayıp, Menderes döneminde devam eden; Demirel ve Ecevit dönemlerinde bizi adeta uyuşturucu bağımlısı durumuna düşüren, Özal'lı yıllarda da kurumsallaşan “dış yardımlar” konusu, bizim için bir çözüm seçeneği olmamalı artık!...

Siyasetçiler bu kapıdan uzak durmalı!...

Bu açıdan son yıllarda, “yerli ve milli” adıyla yapılan girişimlerin hepsini çok değerli buluyorum...

Borç yiğidin kamçısı olamaz... Olsa olsa prangası olur...

Dünya nüfusu artıyor, ülkemizin nüfusu da artıyor...

Nüfus artışları, sahip olduğumuz sınırlı miktardaki doğal kaynaklardan yararlanma payını hepimiz için azaltıyor...

Ülkemizdeki doğal nüfus artışının yanında, mülteci nüfusunun da olağan dışı bir şekilde çoğalması bu açıdan lehimize bir sonuç doğurmuyor...

Yardım yapma gücünüz bellidir... Gücünüz ölçüsünde yaptığınız yardımların da bir zararı yoktur...

Ancak; evde lazım olan, komşuya verilmez!...

Kendi insanınızın zaruri ihtiyaçlarını karşılamadan, dışarıdan gelene bu konuda öncelik tanırsanız; adilane olmaz... Hakça olmaz... Allah indinde yerini bulmaz!...

Her Cuma hutbesinde okunan ayetin (Nahl, 90) kastettiği tam da budur...

Zannediyorum yetkililer artık bu yanlışın farkına vardı...

Mültecilere aktardığımız kaynaklara bir sınırlama getirmemiz lazım...

Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik şartlar gelir dağılımındaki dengeyi zaten iyice bozdu...

Önceden “orta direk” sayılan bir çok kesim, şimdi yoksulluk içinde...

Emekliler, ücretliler, küçük esnaf bu sınırın altında boğuşuyor...

TÜİK'in kendi sayfasında, 2022 yılı Mayıs ayı itibariyle bu sınır 16.850 TL...

Cebinde dövizi-altını olan servetini en az ikiye katladı...

Birikimi olmayan, sadece kazandığı ile geçinen insanlar ise tam tersine gelir/gider çarkını döndüremez oldu...

Bu duruma düşüren sebepleri tartışmıyorum... Pandemi döneminden geçtik... Tüm dünyada üretim durdu... İstihdam azaldı... Yeni savaşlar, gerilimler başladı...

Durum Hükümetimizin kusurundan kaynaklanmayabilir...

Ama çözüm noktasında, yetkililerin isabetli bir acil eylem planı yapmaları gerek...

Şimdiye kadar zevkü sefa içinde yaşayan ve sadece bu sebeple iktidar yandaşlığı yapanların, kendi payından bir şey eksilir korkusuyla gerçekleri gizlemelerine izin verilmemeli...

Şükredin, sabredin, azıcık da yokluğa katlanın” diyenlerin kendisi, ne hikmetse zerre kadar fedakarlıkta bulunmuyorlar...

  • Kar oranlarını düşürmüyorlar,
  • İşçisine, çalışanına destek olmuyorlar,
  • Fakir-fukaranın yanına uğramıyorlar,
  • Akaryakıttaki, dövizdeki her artışı misliyle anında etiketlere geçiriyorlar...
  • Kartel” denilen menfaat çetelerini kurmaktan geri kalmıyorlar...

Markalar farklı ama, satış fiyatları  kuruşuna kadar tüm marketlerde aynı!...

Ekonomik kriz dönemini kendileri için zenginleşme fırsatı gören bu insanlar, hükümet tarafından deşifre edilmediği takdirde cellat kesilecek!...

Yapılacak seçimlerde Hükümet düşerse; bunu altılı masa değil, sözünü ettiğim karteller başarmış olacak!...

Onun için, Hükümetimize bir önerim var:

Bir ay sonra okullar açılacak... Eğitim ve barınma masrafları yüzünden, velilerin ve öğrencilerin uykuları kaçıyor...

Aylık 5.500 TL. asgari ücret alan bir kişi, il dışında nasıl çocuk okutabilir?

Masraflarını nasıl karşılayabilir?

Hükümetimiz; krizi fırsata çevirip zenginleşen ve herkese şükür tavsiye eden bu gruplardan “öğrenci yoksulluğunu” gidermelerini istesin...

Devlet yurtlarında barınma imkanı bulamayan öğrencilerin barınma masraflarını en azından bu yıl  onlar üstlensin...

Başta bankalar olmak üzere, kurumlar vergisi mükellefi olanlarla, varlıklarını bir önceki yıla göre artıran tüm işletmelere bu görevi yüklesin...

İstanbul ve Ankara'da,  1+1 daireden bile 6-7 bin TL. kira isteniyor!...

Adeta ahırdan farkı olmayan, eski ve bakımsız apartlar kıymete binmiş...

Sabır ve şükür ile bu kira nasıl ödenecek, bu çocuklar nasıl okuyacak?

Kendince her şeyin doğrusunu bilen ve sürekli devlet-millet edebiyatı yapan arkadaşlar, gelip cevabını versin!...

Ya da öğrencilerin barınma masraflarını  karşılasın...

Vatanseverlikte ve milliyetçilikte kimseye ağız açtırmayan bu yiğitlere, umarım Hükümetimiz samimiyetlerini gösterme fırsatı sunar!...

Haksız mıyım?