Her gün terörün yarattığı olumsuz enerji, toplumsal psikolojimizi, insani yaratıcılığımızı, hayallerimizi, umutlarımızı, neşemizi, sevincimizi ve yaşama bağlılığımızı tehdit eder hale geldi...
Kimseyi suçlamıyorum...
Kimseyi de eleştirmek için söylemiyorum...
Fakat artık bu coğrafyadaki terörist saldırılarla ilgili, “medyanın yeni bir yaklaşım benimsemesi gerektiğine” inanıyorum...
Biliyorum ki bu tartışma başlar başlamaz gazetecilerin bir bölümü, “Terörü biz mi yaratıyoruz ki, terörizm haberlerini verirken olayları küçültmemizi istiyorlar” diye burun kıvıracaklar...
“Olayları küçültmek veya yok saymak gazetecinin görevi değil” türünden, etkili gazetecilik tiradları seslendirecekler...
Gazetecilerin, klasik gazeteciliği savunmalarına bir şey diyemem...
Haber haberdir...
Görüntü görüntü...
Yıllarca klasik gazetecilik ilkelerini hayatının dibine kadar savunmuş 33 yıllık bir gazetecinin, bu ilkeleri savunanları, “suçlaması” düşünülemez...
Ve fakat, terörün bu coğrafyada, insanların yaşam sevincini, sinerjisini, hayata bağlılığını, toplumsal yaşamını bu kadar tarumar edebilmesine sessiz kalmak, “gazeteciliğin insani yönünü tamamen hiçe saymak anlamına geliyor...”
Gazetecilik ilkeleri ne kadar açık ve net olursa olsun, “insanlıktan” kopamaz...
İnsanlığın kutsal değerlerinden ayrılıp, “ben gazeteciyim yapacak bir şeyim yok” diyerek “cellatlığın” altyapısına teknik destek veremez...
Gazetecilik “en kutsal değerin insan yaşamı” olduğu bir evrensel gerçekliğin karşısına, vurdumduymaz bir gerçeklikle “Ben gazeteciyim... Yapacak bir şeyim yok..” diye dikilemez...
İnsanın olmadığı yerde gazetecilik de olmaz...
İnsan hayatının olmadığı yerde gazetecilik mesleği süremez...
Gazetecilik insanlığın devamını sağlayacak bir kutsallığın parçası olmalıdır...
Doğrudur haber sansür edilmez...
Birileri istiyor diye habere bakış değişmez...
Gazeteciliğin temel ilkelerinden sapılmaz...
Gazetecilikten taviz veren bir tutumun açılması, yol olur mesleği de yok eder...
Ancak tüm bu gerçekler, gazetecilerin kendi inisiyatifleriyle “kutsal sayılan insan yaşamının devamını sağlayacak, habercilik ve yayıncılık ilkeleri benimsemelerinin” önüne geçmemelidir...
Teröre ve ölümlere prim sağlayacak hiçbir yayının gerçek gazetecilikle ilgisi yoktur ve olamaz...
Çünkü gazetecilik terörün olmadığı, insan yaşamının kutsal olduğu bir toplumsal yaşam alanıdır...
Teröre bu coğrafyada bunca kurban veren bir mesleğin, artık Türkiye’de hergün yaşanan katliamlar karşısında yapacak bir şeylerinin olması gerekir...
Bu bir insanlık görevidir...
İnsanlık görevi olduğu için de gazetecilik görevidir...
GAZETECİLİK İNSANLIKTIR!..
Dün Medya Etiği Platformu terör haberleriyle ilgili bir açıklama yayınladı...
Medya Etiği Platformu hakkında geniş bir bilgim yok...
Özellikle olmamasına da gayret ettim...
Çünkü “terör haberlerinin verilişiyle ilgili” yaptıkları açıklamanın, gazetecilerin bu yolda oluşturacakları düşünce platformuna hizmet edeceğini düşünüyorum...
Gazeteciler kendi inisiyatifleriyle terör haberleri konusunda ortak bir tutum almalılar...
Bu tutum iktidardan, muhalefetten, terör örgütünden, erk sahiplerinden veya terörist taleplerden bağımsız ve özgür olmalı...
Hayatın devamından yana olmalı...
İnsandan yana olmalı...
Mutluluktan, umuttan, yaşamın enerjisinden yana olmalı...
İnsan hayatının kutsallığının en yüce değer olduğunu bilmeli...
Bu çerçevede, demokratik bir tartışmaya zemin olur diye düşenerek Medya Etiği Platformu’nun açıklamasından bir bölümü bu köşeye alıyorum...
Platform tarafından yapılan açıklama şöyle:
“Medyaya,’terör haberleriyle’ ilgili dışarıdan yapılan dayatmalar kabul edilemez...
Sorumlu bir gazetecilik dili, medyanın kendi öz çabasıyla aranıp bulunmalıdır...
‘Terör haberlerini’, galeyana getirici, akla değil duygulara seslenen, sansasyonel bir dille, ‘Hainler... Kalleşler...’ gibi klişe başlıklar, poster gibi birinci sayfalar ve gözyaşı döken şehit yakınlarının yakın plan görüntüleriyle aktarmanın savunulacak bir yanı bulunmuyor...
Sansasyonel terör haberleri, halkta intikam hissi, “Ne pahasına olursa olsun intikam alınmalı” beklentisi yaratmak barışa değil çatışmaya hizmet ediyor...
Medya Etiği Platformu olarak, “çatışma/terör haberlerinde” sorumlu bir gazetecilik için şu ilkeleri öneriyoruz:
- BBC’nin Yayın İlkeleri’nde belirtildiği gibi: “Terör eylemlerini süratle, doğru biçimde, eksiksiz ve sorumlulukla haber vermeliyiz.”
- Ama galeyana getirici, sansasyonel, duygulara seslenen dilden kaçınmalı, olayları serinkanlı, yalın bir dille aktarmalıyız.
- Olayları saklamamalı ama okurda/izleyicide dehşet duygusu yaratacak detaylara yer vermemeliyiz.
- Trajediden etkilenenlerin özel yas ve acı anlarında duyarlı davranmalıyız...
- Cenazelerde acıyla feryat eden terör kurbanı yakınlarının fotoğraflarını, görüntülerini kullanmaktan kaçınmalıyız...
BBC’nin Yayın İlkeleri’nde belirtildiği gibi, “Ölen ya da yaralanan kişilerin yakın akrabalarının, bunu ilk bizim haber bültenlerimizden, web sitelerimizden ya da programlarımızdan (ve gazetelerimizden) öğrenmemesini sağlamak için elimizden geleni yapmalıyız.”
- Barış gazeteciliğinin ilkelerini göz önünde bulundurmalıyız...
Bu kapsamda;
Sadece bir tarafın insan hakları ihlalleri ve kötü davranışlarına odaklanmaktan kaçınmalıyız...
Bunun yerine yanlış davranışlarda bulunan herkesin isimlerini vermeye çalışmalı, bütün tarafların iddialarına aynı ciddiyetle yaklaşmalıyız...
Ciddiyet, iddiayı olduğu gibi kabul etmek anlamına gelmez; iddiaları destekleyecek kanıtlar bulunup bulunmadığını araştırmak için eşit oranda çaba harcamak, kurbanlara eşit oranda saygı göstermek ve yanlış yapanları ortaya çıkarıp cezalandırma olanağına eşit önem vermek anlamına gelir...
Bir iddia ya da görüşü gerçekliği kesin bir olgu gibi aktarmaktan kaçınmalıyız...
Bunun yerine kimin ne dediğini söylemeliyiz...
Böylece bir tarafın iddiaları ile özdeşleşmekten kaçınmış oluruz.
Bizim “tarafımızdaki” liderlerin çözüm önerilerini beklemek yerine nereden gelecek olursa olsun barış inisiyatiflerini aramalıyız...
Sivil kuruluşların ortaya attığı fikirler konusunda, örneğin hükümet üyelerine görüşlerini sormalıyız...
Bazı çözüm önerilerini, mevcut pozisyonlarla örtüşmediği gerekçesiyle görmezlikten gelmemeliyiz...
Sadece bir tarafın acılarına, korkularına ve şikayetlerine odaklanmaktan kaçınmalıyız...
Bu yaklaşım, tarafları kötüler ve kurbanlar olarak ikiye böler ve kötüleri cezalandırmanın çözüm getireceğini ima eder...
Bunun yerine, bütün tarafların acıları, korkuları ve şikayetlerine eşit oranda değer vermeliyiz...
Tarafları, liderlerinin bildik talepleri ve pozisyonlarıyla tanımlamaktan kaçınmalıyız...
Bunun yerine insanların gündelik yaşamda çatışmadan nasıl etkilendiğine, nelerin değişmesini istediklerine, liderlerinin pozisyonlarının bu değişimleri gerçekleştirmenin tek yolu olup olmadığına da bakmalıyız...
Barış gazeteciliği konusundaki öneriler, Annabel McGoldrick ve Jake Lynch’in “Barış gazeteciliği nedir?” başlıklı yazısında yer alan 17 öneriden, Medya Etiği Platformu tarafından kısaltılarak çevrilmiştir. Önerilerin tam metninin Türkçe çevirisi, Süleyman İrvan’ın “Barış Gazeteciliği” başlıklı makalesinde okunabilir...”
Bu görüşler içinde katıldıklarım var, katılmadıklarım ve soru işaretiyle karşıladıklarım var...
Fakat ne soru işaretlerimin ne de katılmadığım noktaların bir önemi var...
Bu açıklamaları yayınlayacağım ki gazeteciler kendi inisiyatifleriyle terör haberlerine karşı demokratik ve özgür bir çözüm bulabilsinler...
İnsan hayatı kutsaldır...
İnsan hayatının kutsallığı, bir insanlık mesleği olan gazeteciliğin de kutsallık için çaba harcamasını gerektirir...
Gazetecilik mi insanlık mı tartışması abestir...
Gazetecilik insanlıktır...
(Vatan gazetesinden alınmıştır)