Bu yazı, hiç kitap okumayanlara, kitap okuma ihtiyacını hissetmeyenlere değil tabii… Gerçek kitapseverlere… Bilgi amaçlı… Dünyanın önde gelen kitap fuarlarından 70. Frankfurt Kitap Fuarı’nın açılışına iki hafta gibi bir süre kaldı… 10 -14 Ekim arası Frankfurt kitabın merkezi olacak… Frankfurt Kitap Fuarı’nın tarihçesi 15. Yüzyıl’a dayanıyor. Frankfurt’a yakın Mainz kentinde yaşayan Johannes Gutenberg 15. Yüzyıl’da matbaayı buluyor. Matbaanın icadıyla o dönemlerde zaten fuar, panayırlar kenti olan Frankfurt’un entelektüel çehresi de etkileniyor. Frankfurt’ta kitaplar sergileniyor. Kitap fuarı 18. Yüzyılda Frankfurt’tan dönemin yayıncılık merkezi olan Leipzig’e kaysa da, savaş sonrası tekrar Frankfurt’a dönüyor. Savaş sonrası ilk kitap fuarı 18-23 Ekim 1949 arası yapılıyor.
Fuarın bu yıl ‘onur konuğu’ Gürcistan… Efsaneye göre Gürcüler Hz. Nuh'un torunu Targamos'un soyundan geliyor… Gürcülerin atası kabul edilen Kartlos, Nuh tufanından sonra Tiflis bölgesine yerleşir. Gürcüler, ataları ‘Kartlos’a atfen kendilerine ‘Kartvel’ derken, ülkelerine de Kartvelierin yurdu anlamına gelen ‘Sakartvelo’ diyorlar. ‘Gürcü’ ismi ise Farsça’dır. İranlılar ve Türkler tarafından kullanılır.
Sordum soruşturdum… Gürcü alfabesi, beşi sesli olmak üzere 33 harften oluşuyormuş… Büyük-küçük harf ayırımı yok… Yazıldığı gibi okunuyor… Alfabede f, y ve i harfleri yok. F yerine P harfi kullanılıyor. Bu yüzden Fatma’yı Patma , Fatih’i Patih diye çağırıyorlar. Ford Fokus marka otomobile Pord Pokus diyorlar sanırım… Gürcüce 5-7 sessiz harf yan yana gelebiliyor. Örneğin ünlü Gürcü Josef Stalin’in soyadı ‘dzhgsasuhili’ miş. Nasıl okunuyorsa…
Türkiye, Frankfurt Kitap Fuarı’na 1985’ten beri katılıyor. 2008’de de onur konuğu olmuştu. Bu, Türk edebiyatının yurt dışına açılması için büyük bir fırsattı… Ancak ne kadar yararlı olduğu konusunda sanırım bugüne kadar etraflı bir araştırma yapılmadı. Yapıldıysa da benim gözümden kaçtı. Yurtdışında tanınan bazı popüler Türk yazarları bir kenara bırakırsak, Türk edebiyatının yurt dışı yolculuğunun arzu edilen düzeyde olmadığı apaçık…
Örneğin, Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü alması kendine tabiiki katkı sağladı ama Türk edebiyatının dünyada tanınmasına ne kadar katkı sağladı bilemiyorum. Araştırılabilir… Tartışılabilir… Yabancı okurlar, tek tek okuduğu Türk yazarlarının eserleriyle Türk edebiyatın bütünü hakkında bir yargıya varabildiği konusunda emin değilim. Türk edebiyatının yurtdışına açılma konusunu bence tartışmaya açmalıyız. Ben Ahmet Haşim, Halit Ziya Uşaklıgil, Yahya Kemal Beyatlı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cenap Şahabettin gibi temel taşları kastediyorum tabii…
Kırk yıldır aralıksız bu fuara gelip takip eden yazar, eleştirmen Doğan Hızlan ile konuştum… Bu yıl maalesef gelemiyor. Şimdilik çok uzun olmasa bile uçak yolculuklarından kaçınması tavsiye edilmiş doktorlarca sağlığı için…
Kendisi gelemese de tavsiyeleri kulaklara küpe olmalı… Doğan Hızlan şöyle diyor; ‘Türkiye açısından fuara katılımın iki amacı olmalı… Biri edebiyatımızı Almanlar’a ve diğer milletlere tanıtmak, diğeri ise Almanya’da yaşayan Türklere/ Türk kökenlilere Türk edebiyatını tanıtıp sevdirmek…‘ Bu tespite katılmamak mümkün değil ama bu nasıl olacak… Bu konu üzerinde düşünmeliyiz… Ayrıca Avrupa’da yaşayan Türk veya Türk kökenli yazarlar nereye dahil edilecek… Bu da ayrı bir tartışma konusu…
Herkesin severek okuduğu “Küçük Prens” (Le Petit Prince) adlı eserin Fransız yazarı Antonie de Saint-Exupery şöyle diyor; ‘Bir gemi inşa etmek için sadece bu işi bilen ustaları bir araya getirmek yetmez. Buna ilaveten uzak denizlere açılma hayalini de aşılamak gerekir’ Fransız yazarın bu sözünden yola çıkarak şöyle diyebiliriz… ‘Sadece kitapları, kitapçıları, yayıncıları bir araya getirmek yetmez. İnsanlara kitap okuma zevkini, alışkanlığını da aşılamak gerekir.’
NOT: Gürcistan ve Altın Post efsanesi, Doğan Hızlan’ın ‘Kitap fuarlarına katılacağız ama nasıl’ tavsiyeleri, e-kitap yükseliyor mu… Kağıt yavaş yavaş tahtını bırakıyor mu… Bir dahaki yazıya…