Aslında kendi kendime söz vermiştim. Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında yazmayacaktım.... ''Hizmet''i de, Cemaat'i de yakından tanıyan bilen birisi değilim. Ama Hizmet'in içinden çokça dostum, güvendiğim saygı duyduğum isimler de var. Fethullah Gülen Hocaefendi ise her gazeteci gibi benim de ilgimi uzun yıllardır çekiyor. Söyleşi yapmak için başvurmuşluğum bile vardır. Ve hayır, ne söyleşi yaptım ne de tanıştım... Bugün olsa yine söyleşi yapmak isterim, soracak onca soru bulurum ama...
''Ama''sına gelince... O beddua videosundan sonra benim biraz dengem değişti. Bedduadan korkarım ben, gülmeyin gerçekten söylüyorum... Kimsenin kötülüğü için beddua etmişliğim yoktur, üstelik o bedduanın dönüp dolaşıp duayı edeni etkileyeceğine inanırım. Beddua ve nazar için sürekli üstümde taşıdığım dualarım bile vardır. Uzun lafın kısası, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin beddua ettiği görüntülerden sonra ben bu işten çok ama çok soğudum... Başka bir mecraya taşınmış gibi geldi o kavga, başka bir lige... O lig ne yalan söyleyeyim beni kor-kut-tu!!
Önceki gün Fethullah Gülen Hocaefendi'nin uzun yıllar sonra ilk defa verdiği televizyon röportajına mesleğim gereği kayıtsız kalamazdım ama size şimdi anlatmaya çalıştığım bu endişeyle izledim....
Dün meslektaşlarım köşelerinden röportaj hakkında ne düşündüklerini uzun uzadıya yazmışlardı zaten, hangi cevap ne anlama geliyor, hangi konularda ne demek istedi vs...
Benim dikkatimi çeken ise iki nokta oldu.
*
Birincisi bugüne kadar otoriteyi temsil eden kişiler, Devlet büyükleri, hatta gazeteciler, iş adamları hakkında konuşurken bile inanılmaz saygılı, inanılmaz dikkatli ve özenli bir dil kullanan, zaman zaman biraz abartmamış mı diye düşündüğüm Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Başbakan Erdoğan'dan önce iki kez Başbakan, ardından ''Bu arkadaş'' diye bahsetmesi.... Savaş son hızla devam ediyor hissi verdi...
İkinci noktaya gelince... Mavi Marmara olayı... Hocaefendi ne dedi?
''Ama meseleyi Mavi Marmara'ya dayandırıyorlar. Röportajdan sonra bir iki soru sordular bana, 'bunu nasıl görüyorsunuz?'. Ben dedim ki: Keşke diplomasi sonuna kadar kullanılsaydı, kaba kuvvetle işin üzerine gidilmeseydi. Bunlar değişik problemlere, sosyal problemlere sebebiyet verir, komplikasyonlara sebebiyet verir. Burada mesele gazeteye nasıl manşet yaptı bilemiyorum. O Türkiye'de farklı şekilde değerlendirildi. Yani, kendi insanımızın aleyhine başkalarının yanında yerini alma gibi bir şey. Bugün de olsa yine aynı şeyi arz ederim. Diplomasi sonuna kadar kullanılmalı bence. Kan dökmeye, insanlara kıymaya, insanları cepheye sürmeye gitmemek lazım. Mülahazamdı. Herhalde o irtibatı da, o iltisaki da biraz o mülahazaya bağlıyorlar...''
Mavi Marmara konusunda çok eleştiride bulunulabilir de, ''kaba kuvvet'' derken?
Yani kaba kuvvete uğrayanlar aslında Mavi Marmara'da olanlar değil miydi?
Yanlış mı hatırlıyorum?
.....
Not: Dün günün açıklaması ise Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık'tan geldi...''Poyrazköy davası için verilen rapor TÜBİTAK raporu olarak geçiyor ama TÜBİTAK'ta çalışan bir uzmanın bilirkişi raporudur, TÜBİTAK raporu değildir. TÜBİTAK'ın altında kurumsal olarak imzası yoktur.''
Ha tamam... Oldu...
(Türkiye Gazetesi)
(Türkiye Gazetesi)