Sanırım hep böyle oldu, böyle de olacak.
En göz yaşartan sahneler ile en öfkelendiren sahneleri aynı anda, hatta aynı yerde görmeye devam edeceğiz. İnsanın iyi/kötü aralığı ne yazık ki çok geniş. Bir uçta şeytandan bile aşağılarda bir nokta var, diğerinde meleklerden üstünlük. Olay tercih meselesi sanırım.
Van Gölü'nün dibini gösteriyor ekranlar, toprağın içi dışına çıkmış adeta... Depremin insan üzerindeki etkisi de böyle bir şey. Sadece toprağı değil, insanı da iç/dış ediyor sarsıntı.
Verdiğimiz görüntü çok farklı olabiliyor içimizden. Derimiz bir maske gibi ruhumuzu gizleyebiliyor çoğu zaman. Bu tür büyük felaketlerde soyuluyor kabuklarımız ve içindeki gerçek kimliğimiz, kişiliğimiz taşıyor dışarı.
Van Depremi olduğu andan itibaren hep bir umut vardı şahsen içimde: 'Galiba bu sefer farklı oluyor' diye düşündüm usanmadan. Açıkçası çok da yanıldığımı söyleyemem, ne ki büsbütün iyimser olmanın da anlamsızlığı çarptı çoğu kez yüzüme.
Hatırlayın 99 Depremi'ni, Başbakan bile ertesi gün öğlene doğru haberdar olabilmişti ancak yaşanan felaketten. Üstelik sarsıntı doğunun ücra bir köşesinde değil, ülkenin en büyük kenti ve yakınında meydana gelmişti. Dönemin yetkililerini hatırlayın, 'altımız çürük, Allah bir daha böyle acı vermesin' diye şapka sallayıp gidenleri...
Bunları yazarken, şimdiki devletluların kusursuz ya da hatasız olduğunu söylemek istemiyorum elbette.
Ama vicdan sahibi insan hakkını da teslim etmeli. Aksiyon'dan Murat Tokay'ın bugün dergide yayımlanan yazısına bir göz atmalısınız bence. Yaklaşık 4 bin kişilik arama-kurtarma ekibinin çalıştığını söylüyor Tokay haberinde.
Elbette sevindirici manzaraların yanında üzücü olanlar da epey vardı. Hâlâ da var. Organizasyonsuzluk, beceriksizlik, düşüncesizlik de az değildi hani.
Twitter denilen bir ortam var mesela. Genelde dedikodu, aforizmanın para ettiği, yaş ile kurunun beraber yuvarlandığı bir düzlem. Bedenini sergileyerek prim yapanlardan olmadık dedikodular ile sağa sola sataşanların cirit attığı bir sosyal medya ortamı. Bununla beraber iyi insanların da varlığı ortaya çıktı mesela burada. Deprem Twitter'ı da iç/dış etmişti. Üstelik iyi insan sayısının kötü ve hasta ruhlardan kat be kat fazla olduğunu öğrendik deprem sayesinde. Olduğu andan itibaren yardım çalışmaları neredeyse buradan koordine edildi. Neredeyse enkaz enkaz yaralı ve kurtarılmayı bekleyen insanların durumu iletildi ekiplere. Bir istatistik tutuldu mu bilemiyorum ama sosyal medya sayesinde epeyce can kurtarılmıştır, diye düşünmekteyim.
Sonra yardım kampanyaları örneğin. Büyük küçük, doğu/batı demeden her belediye yardım elini uzattı bölgeye. Bir kez daha 'millet' olduğunu gösterdi bu toplum ve doğrusu bu vatanı bölmek isteyenler için hiç de iç açıcı bir manzara değildi bu.
Televizyonlar yardım kampanyaları düzenlediler. Her ne kadar bu tür kampanyalardan hazzetmesem de, teşvik bağlamında doğru sanırım. Bir sürü işadamı, zengin elini cebine attı.
Ve madalyonun öbür yüzü. Sayıca fazla olmasa da, böylesi bir acıdan ırkçılık ve nefret söylemini yükselterek dillendirenler de vardı elbet. Dediğim gibi, deprem sadece iyi ruhları çıkarmamıştı gün yüzüne, hasta ruhların da zincirleri boşalmış oldu. Yazdım ve kısmen tepki de aldım, 'oh oldu' diyen ruh hastaları da çıktı, yardım paketine bayrak ve taş koyan psikopatlar da.
Enkazdaki cesedin kolunu keserek bilezik çalmaya çalışan şeytani ruhsuzlar da yine deprem ile gün yüzüne savrulmuşlardı.
Gazeteci Cüneyt Özdemir'in yardım gecesinde sarf ettiği, 'Yapılan yardımların takipçisi olacağım' sözünü yadırgamıştım ilk başta. Ancak ertesi gün ortaya çıkan manzara Özdemir'in haklı ve ne kadar önemli bir şey yaptığını ortaya çıkardı. Ekrana çıkıp yardım sözü veren birtakım kem ruhlar, bir gün sonra arazi oluyormuş, haber alınamıyormuş maalesef. Bu nedenle sıkı takip edilmeli, sadece medya tarafından değil, yetkililer tarafından da. Ceza verilemez belki ama teşhir edilmeli en azından.
Yaralar sarılacak, acılar belki zamanla hafifleyecek ve belki unutacağız bu felaketi bir süre sonra ama fayın sadece etkilerine bakarak bile çok ibretli bir ders verdiğini söylemek mümkün.