Kahveciler toplumun nabzını iyi tutan insanlardır. Aysın arkadaşım da her gün onlarca müşteri ile yüzleşip, sohbetlerine kulak misafiri oluyor. Seçimlerin ne getirip ne götüreceğini sorduğumda önce manalı manalı güldü sonra şunları söyledi: “Fazla söze hiç gerek yok. Ciğerci Ahmet’in dediği gibi, FASULYENİN YAHNİSİ, GİDİP GELECEK AYNİSİ…”


Lefkoşa Türk Belediyesi’nin karşısında Lefkoşa’nın en popüler kahvehanelerinden biri var.
Aysın’ın yeri…
Her kahvehane gibi Aysın’ın yeri de Siyaset Meydanı.
Arabayı park ettim.
Kıbrıslı sıcaklığıyla selamlaştık.
“Ne var ne yok?” diye ilk akla gelen sorulardan birini sordum daha yerime oturmadan.
Yanıt espri ile karışık geldi.

“Hükümet bozup, hükümet kuruyoruz.”
Soru da yanıt da alıştığımız soru yanıttı.
Aslında, “Hükümet bozup, hükümet kuruyoruz” yanıtı, bir özlemi ifade ediyordu.
Çünkü sohbet akışı içinde, sohbete katkı koyanların neredeyse tümüne yakını, Kıbrıslı Türklerin iradesinin her geçen gün daha da azaldığı görüşünde.

Özellikle belirli bölgeler, örneğin Lefkoşa surlar içi bu bağlamda örnek olarak gösteriliyor.
Hem dinliyorum, hem de düşünüyorum.
Konuşanlar haksız mıydı?
Ya da değişen demografik yapının, özellikle seçim dönemlerinde farklılaştığı ve farklı beklenti ve yaklaşımlarla oy kullanılıyor.
Yıllardır Kuzey Kıbrıs’ta yaşamalarına rağmen hala burayı vatan göremeyenler çok.
Vatan göremeyenler ise seçim dönemlerini “kısa günün karı” gibi kazanımlar için fırsat görüyor.
Kişisel çıkara dayalı oy kullanmayı çok katı çizgilerle ayırmak ne kadar mümkün?
Bana sorarsanız mümkün değil.
Kuzey Kıbrıs’ta yaşam geçmişi çok eski olmayanlar küçük hesaba daha meyillidir de bu topraklarda doğup, büyüyenler değil mi?
Ganimetçilik öyle kötü bir virüs olarak genelin kanına işledi ki, hak ederek bir şeylere sahip olmayı isteyenler ciddi anlamda azınlıkta.
Politikayı ekmek kapısı haline getirenlerin, geneli kucaklayacak gerçekçi politikalar ortaya koyamaması, bireysel beklentilerin öne çıkmasını tetikliyor.
Kimse bütünden adil pay alacağına inanmıyor.
Aslında toplumun bütününü kucaklayacak, toplumsal refah düzeyinin yükseltecek politikaların hayat bulacağına inanan yok gibi.

***
Dünkü sohbet sırasında fark ettim.
Bir tek kişi bile seçimlere katılacak partilerden birini savunmadı.
Orada bulunanların siyasi eğilimlerinin bilindiğinden kuşkum yok.
Ancak siyaset, siyasi partiler öylesine bir güven, itibar erozyonu yaşıyorlar ki kimse onları savunmayı kabullenmiyor.

***
Son zamanlarda karma oy kullanımını savunana seslerdeki artış, vatandaşı da ulaşmaya başladı.
Bugüne kadar belki de hiç karma oy kullanmayan seçmenler 28 Temmuz’da karma oy kullanmaya hazırlanıyor.
***
“Sandığa gitmeyenler çok olacak” dedi sohbete katılanlardan biri.
Anında farklı bir görüş seslendirilip şunlar söylendi: “Sandığa gitmemek kaderine razı olmaktır. Sandığa gidip oy kullanmazsanız seçim olmayacak mı? Olacak. O zaman herkes sandığa gidip ister mühür ister karma oy kullanıp vatandaşlık görevini yapmalı. Oy kullanmayanın çıkacak sonuçlarla ilgili söz hakkı da olmaz.”
***
Vatandaş politika dedikodularını da seviyor.
Ancak 28 Temmuz seçimleri henüz vatandaşın öncelikli ilgi alanında değil.
Aysın’ın Yeri’ne her gün politikanın kravatlıları da uğruyor.
Sabahın erken saatlerinde uğrayanların çok olduğunu anımsattılar.
Bu anımsatma üzerine o siyasilere özel sempati ya da güvenin olup olmadığını saptamaya çalıştım…
Siyasilerin yüzlerine karşı eleştiri yapmadıklarını anladım.
Ancak arkalarından, onlarla ilgili övgü dolu sözlerle bahsetmediklerinin de tanığı benim.
Vekillerle ilgili bana söylenenler, onların yüzlerine söylense belki daha sağlıklı mesaj alacaklar.
Ancak siyasilere dobra dobra eleştiri yapılan yerler çok az.

***
Vatandaşın dert önceliklerini öğrenmeye de çalıştım.
Şurası çok açık…
VATANDAŞIN DERDİ EKMEK.
Orta yaş ve yukarısında olanlar çocuklarının, torunlarının geleceğini düşündükçe moral bakımından dibe vuruyor.
İşte bir babanın söyledikleri:
“Üç çocuğum var. Üçü de maşallah çok iyi okur. Onlar okuyorsa bana da okutmak düşüyor. Bir oğlum robot mühendisi. Kafası dinamo gibi çalışır. Okudu mezun oldu ama buralarda çocuklarımıza ekmek yok. Dün çocuklarımızı nasıl okutacağımızın gailesini çekerdik, şimdi ise gurbette kaldıkları için hasretlerini çekiyoruz. Çocuklarım burada ekmek kazanıp, gelecek göremiyorsa bana kimin kazanıp, kimin kaybettiğinden.”
… Ve üç kız babası bir başka baba… “Üç kızım var. İkisi üniversiteyi bitirdi. Üçüncüsü devam ediyor. Mezun olan iki kızım işsiz ve evde. Bu ülkede gelecek göremeyen gençler bu ülke için nasıl güzel düşünsün. Hade şimdilik biz anne, babalar emekli maaşlarımızla çocuklarımıza yardımcı oluyor. Peki bu nereye kadar gidecek? Böyle giderse yarınlar bugünlerden çok daha karanlık olacak.”

***
Kahveciler toplumun nabzını iyi tutan insanlardır. Aysın arkadaşım da her gün onlarca müşteri ile yüzleşip, sohbetlerine kulak misafiri oluyor. Seçimlerin ne getirip ne götüreceğini sorduğumda önce manalı manalı güldü sonra şunları söyledi: “Fazla söze hiç gerek yok.  Ciğerci Ahmet’in dediği gibi, FASULYENİN YAHNİSİ, GİTTİ GELDİ AYNİSİ…”


Günün sözü:

Halkı unutanları, halk da unutmalı…



(Havadis'ten)