Geçen hafta “28 Şubat’ın Gülen Hareketini Bitirme Planı” adlı makaleyi yazdıktan sonra CHP, BDP sempatizanları tarafından eleştirilmiş, eleştirileri üzerinden “F.Gülen Ben Bir Kürd’ün Ayağına Gitmem Dedi mi?” diye bir yazı daha yazmış ve bir İslam alimi olan Fethullah Gülen hocaya atılan iftiraların insafsızlık olduğunu söylemiştim.


Aslında yıllardır özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde Gülen Hareketine karşı bir rekabet içinde olan BDP veya PKK kendi toplumsal tabanlarını Hizmet Hareketine kaptırmamak adına Gülen Hareketine yönelik her türlü dezenformasyona başvurmuş, Gülen hocayı Kürtlerin en büyük düşmanı olarak ilan etmiş ve PKK; Gülen’e ait Kur’an Kursları, dershaneleri ve Toplum Destekli Merkezlerini bombalamaktan geri durmamıştır.


Demirel “Gap’ı gaptırmam” diyordu ama PKK ve BDP politikasızlıkları sonucunda kendi toplumsal tabanlarının azımsanmayacak kesimini Gülen’in Hizmet hareketine kaptırdıklarını gördüler ancak bunu kendilerine bile itiraf ettiremediler. 21 Mart Newroz’un da Öcalan’ın İslam’a kucak açması ve öncesinde de “alternatif Cuma namazları” da bunun en açık itirafıydı.


PKK ve BDP şiddet kültürüyle Kürtlerin tamamını yanına çekemeyeceğini de gördü.


“Hak ve hürriyetler pazarlık konusu olamaz” diyen ve Kürtçe Anadilde eğitime açık destek veren F.Gülen aslında hükümeti de çözüm noktasında zorluyor ve tabiri caizse “artık bu sorunu çöz” diyor.

Erbil’de Kürtçe yayımlanan Rudaw Gazetesi’ne verdiği röportajda; Fethullah Gülen, “Türk ve Kürt olmak irademiz dışındayken bunları ayrım sebebi yapmak garabet. Çözümün anahtarı, kendimiz için istediğimizi başkası için de istemekte.”diyor.


Gülen, anadilde eğitimin ilke planında kabul edilmesinin, devletin vatandaşlarına karşı adil olmasının gereği olduğunu, bunu kabul ettikten sonra pratikte karşılaşılabilecek problemlerin ayrıca ele alınabileceğini belirtti. Kürtlerin dünyaya açılmasında Türkiye’nin bir kapı olması gerektiğini ifade ederek “Türkler, Kürtlerden önce Kürt meselesine sahip çıkmalıdır.


Yıllardan beri bölgede akmakta olan kan ve gözyaşının dinmesine yönelik faaliyetleri desteklememek mümkün değil. Geçmiş acıların geleceğimize set olmasına engel olmak, ufka bakıp yapıcı faaliyetler ortaya koymak esastır. Ayrıca, söz ve tavırlarda asla incitici olmama, herkesi kucaklayıcı ve sabırlı davranabilme de çok önemlidir.”dedi.


Gülen “Güvenlik ortamının da peyderpey tesis edilmesinden azami ölçüde istifade ederek; başta eğitim olmak üzere, her türlü ekonomik, sosyal, kültürel ve manevi münasebetleri geliştirmek gerekir. Bu maksada yönelik olarak, ma’şeri vicdanın Gönül Köprüleri adını verdiği, Batı’dan Doğu’ya, Doğu’dan Batı’ya ortak projeler hayata geçirilmeli; mevcutların kapasite ve hedefleri geliştirilmelidir.


Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerin de birer cazibe merkezine dönüştürülmesi, özellikle de eğitimin cazip hale getirilmesi çok önemlidir.”


Gülen hoca “İnsanların hakları ve hürriyetleri, kimsenin, hiçbir gücün onlara bahşedeceği ve dolayısıyla başkalarından beklenecek şeyler değildir. Bunlar, yaratanımız ve yaşatanımız olan Cenab-ı Allah’ın insan olarak hepimize bahşettiği haklardır, özgürlüklerdir. Peygamber de olsa, insan ve yaratılmış olma konusunda herkes, ama herkes, birbirine eşittir. Bu eşitliği baştan tanımadan adalet de, hukuk da olmaz.


O bakımdan, söz, tavır ve davranışlarımızda lûtfedici imajı uyarmaktan uzak durmak; bu temel hak ve hürriyetleri başka değerler karşısında pazarlık unsuru olarak görmemek ve kullanmamak, diğer taraftan da, meşru olmayan, evrensel hukuk sınırlarının dışında ve bilhassa şiddet ihtiva eden yollardan her ne maksatla olursa olsun kaçınmak elzemdir.


Tarih boyunca inanç ve dert ortağı olduğumuz Kürtler, güftugulara hiç aldırmadan, Anadolu’nun temiz sinesinden süzülerek gelen ve Kürt coğrafyasına yeşeren bu okullara daima gönülden sahip çıkarak tarihsel kardeşliğimizi bir kez daha göstermişlerdir.


Büyük bir köyü andıran bir dünyada, asırlarca birbirleriyle savaşmış Avrupa devletlerinin beraberlik, hattâ siyasî birlik peşinde olduğu bir dünyada, (Kürt veya Türk olmak elimizde ve bizim tercihimize bağlı değilken, anadil olarak Türkçe veya Kürtçeye sahip bulunmak elimizde, tercihimiz ve irademiz dahilinde gerçekleşmemişken) Türk veya Kürt olmayı, Türkçe veya Kürtçe konuşuyor olmayı bir ayrım sebebi yapmak, garabetten ve hepimizin zararına olmaktan başka ne manâya gelir?


Türkler ve Kürtler tarihî süreç içinde birbiriyle kaynaşmış ve ortak sevinç, üzüntü ve tarihi yaşamışlardır. Ahmed-i Hani, Molla Cezeri, Fakih-i Tayrani, Molla Halid-i Bağdadi, Selahattin Eyyubi ve Bediüzzaman Said-i Nursi gibi ışık şahsiyetler daima Kürtlerin, Türklerin, Arapların ve diğer unsurların birlikte yaşamasına katkı sağlamış ortak değerlerimizdir.


İki halk arasındaki ilişkiler son 100-150 yıldır yara alsa da tarihi bağlarından dolayı kolay kolay koparılamayacak kadar güçlüdür.

Burada Türkiye’ye düşen kendi Kürt vatandaşlarına gerekli hak ve özgürlükleri tanıması kadar dünyanın diğer bölgelerinde de sıkıntı çeken Kürtlere yardım elini uzatması; siyasî, dinî, etnik sebeplerle sıkıntıya maruz kalan Kürtlerin haklarını başta BM olmak üzere uluslararası organizasyonlarda koruması ve hakkaniyet adına onların da temsilcisi olmasıdır.


Kürtlerin meselelerine onlardan önce Türkler sahip çıkmalı; Türklerin yanında da Türklerden önce Kürtler bulunmalıdır.


Anadilde eğitimin ilke planında kabul edilmesi devletin vatandaşlarına karşı adil olmasının gereğidir.


Ancak pratikte karşılaşılabilecek problemler ayrı değerlendirilmelidir. Mesela, anadilde eğitim için o dilde eğitim verebilecek yetkin ve yeterli öğretmenler yetiştirilmelidir. Zira, öğretmen kadrosu anadilde eğitim vermeye yetersiz ise iyi niyetli çabalar geri teper ve yapılmak istenenin tersi bir sonuç verir.”diyor Fethullah Gülen hoca.


Sizce bu düşünceleri savunan, bu inanca sahip olan bir İslam alimi Kürtlerin en büyük düşmanı olabilir mi?