Fethullah Gülen hoca efendiyle Başbakan Erdoğan arasında yaşanan “beddua” polemiğine girmeden, Gülen hocanın bedduasının şifrelerini çözmeye çalışmadan ve hırsızlık yangının daha ne kadar bizi yakacağa geçmeden önce hırsızlıkla ilgili bir hadisi vermek isterim.


Bunun birlikte Resülüllah(a.s)'ın kızı Hz. Fatima (r.a) ile eşi Hz Ali(r.a) ve babası peygamber efendimiz(a.s) arasında yaşanan ve bütün insanlığa örnek olan bir olayı da vermek istiyorum.


Hz. Ayşe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:


"Hırsızlık yapan Mahzumlu kadının durumu Kureyşlileri fazlasıyla üzdü. -Bu kadın hakkında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) nezdinde kim müessir bir şefaatte bulunabilir?" diye adam aradılar. "-Bu işe, sadece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın çok sevdiği Üsâme İbnu Zeyd (radıyallâhu anhümâ) cür'et edebilir" dediler. Üsâme (huzura çıkarak), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a şefaat talebinde bulundu. Efendimiz: "Allah'ın hududundan bir hadd hususunda şefaat mi taleb ediyorsun?" diye çıkıştı. Sonra kalkıp cemaate şu hitabede bulundu: “Sizden öncekileri helâk eden şey şudur: İçlerinden şerefli birisi hırsızlık yaptı mı onu terkedip (ceza vermezlerdi). Aralarında kimsesiz zayıf birisi hırsızlık yapınca derhal ona hadd tatbik ederlerdi. Allah'a yemin olsun! Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsa mutlaka onun da elini keserdim."der. Hazreti Fatima, çocukları ve eşi Hazreti Ali’yle birlikte 15 gün boyunca aç kalır ve babası olan Resulüllah (a.s)’ a 5 keçinin Beytül Mala verilmek üzere gönderildiğini duyar. Belki bir keçi alırım diye babasına gider ancak onurundan, edebinden ve utanma duygusundan dolayı bir türlü 15 gündür çocuklarımla birlikte açım diyemez. En kibar ifadeyle: “Ya Resulüllah sizce melekler ne yer, ne içerler?”diye meramını anlatmaya çalışır. Şimdi her gün Kur'anın ayetlerini, Peygamber efendimizin hadislerini, Mevlana Celalettin-i Rumi, Şeyh Edebali ve Said Nursi gibi İslam alimlerinin sözlerini ağızlarından düşürmeyenler, her gün gazete, televizyon ve sosyal paylaşım sitelerinde ne kadar da dindar olduklarını, Allah'ın kelamına ve Peygamberin yaşamına ne kadar da sadık olduklarını gösterenlerin, 76 milyon insana ait olan Beytül Mal'den yürüttükleri haram ve kirli dolar ve euro görüntülerini görünce isyan etmemek, beddua okumamak ve çileden çıkmamak mümkün değildir. Ben bir yurttaş olarak bu haksızlığa, adaletsizliğe ve zülme karşı hiçbir şey yapamıyorsam, elimden hiçbir şey gelmiyorsa ve bu hırsızların, arsızların adaletin ve hukukun önünde hesap verebilmelerini sağlayamıyorsam, onları Fahri Alem'e şikayet etmekten, onları Kainatın sahibi Allah'a havale etmekten ve beddua etmekten başka ne yapabilirim ki?


Adamlar gözlerimizin içine baka baka bize yalan söylüyor ve yaptıkları hırsızlıkların, arsızlıkların nedenini de arlanmadan ve sıkılmadan “kirli koplu”lara bağlıyorlar. Çok affedersiniz ama siz, biz 76 milyonu insanın tümünü salak mı sanıyorsunuz? ABD Devlet Başkanı Obama'mı dolarları Halk Bankası Müdür'ünün evine getirip kundura kutularına koydu? Rusya Devlet Başkanı Putin'mi gelip İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler'in evine euroları ve para sayma makinalarını koydu? İngiltere Devlet Başkanı mı gelip Sanayi ve Ticaret Bakan'ın oğlunun evine trilyonları koydu? Angela Merkel mi İşadamı Ali Ağaoğlu'na özel imar iznini verdi? TOKİ'den Sorumlu Devlet Bakanı Bayraktar telefonda Ali Ağaoğlu'na ne diyor? “Ali bildiğin gibi yap” diyor. Yani yürüt, yürütebildiğin kadarıyla, bu milletin malı deniz yemeyen kerizdir demek istiyor. Kusura kalmayın ama bu kadar da ahmak değiliz. Evet ben geçmişten hırsızlık operasyonu öncesine kadar da Ak Parti'nin doğru bulduğum politikalarını sonuna kadar savunmuş, gerektiğinde PKK'nin ve BDP'nin hedefi haline gelmiş biri olarak bu ap açık hırsızlığı onaylamam asla mümkün değildir. Operasyon başlarken Başbakan Erdoğan hayatının hatasını yaptı. İlk gün yolsuzlukta adı geçen bütün bakanları görevden almalıydı. Hırsızı koruma kanunu asla çıkartmamalıydı. Bu kanun zaten bugün yarın yargıdan dönecektir. Yapılan hırsızlığın kılıfını Uluslar arası komlosuyla uydurmaya kalkmamalıydı. Hırsızların üzerine giden polis ve savcıları değil, hırsızlığa bulaşanların tümünü görevden almalı ve adalete yardımcı olmalıydı. Eğer bunu yapsaydı, 76 milyonun gözünde bir kez daha kahraman olurdu. Bu bana KCK'ye yönelik yapılan operasyonlarda yapılan manipülasyon haberlerini hatırlattı. Allah var, manipülasyon, ajitasyon, demogoji ve coşturmada PKK, KCK ve BDP her zamanda devletten bir sıfır önde olmuştur. Ben bile bir ay PKK'nin yayın organı televizyonu izlersem ayın sonunda kendimi Kandil'de bulurum. Ne diyordu KCK, PKK ve BDP yetkilileri? Bu Kürt halkına yönelik bir soykırımdır. Bu Kürt siyasetçilerinin üzerinde silindir gibi geçmektir. Bu Kürt halkını asimilasyon etmektir. Bu faşist TC'nin bir uygulamasıdır diye sayıp duruyorlardı. Ama Allah için hiçbir Kürt kalkıp ta 7 bin sayfalık KCK iddianamesinin içeriğine girmedi. İçeriğinde ne var, ne yok diye anlama zahmetinde bulunmadı. Diyarbakır'da Koşuyolu'nda, Final Dershanesi'nde, Ankara Anafarta'lar da, Kumrular'da, Antalya'da Çarşı mağazasında, Gazi Antep'te sivillere yönelik yapılan bombalama ve acımasız katliamın emir ve talimatları kimden geldiğine ve nasıl işlendiğine bakılmadı. KCK'lileri masum, sütten çıkmış ak kaşık gibi algıladı Kürtlerin çoğu. Oysaki ne KCK'nin anayasası, ne verdiği katliam emirleri ve ne de KCK'den yargılananların evlerinde barındırdığı bomba vesaireleri Kürt halkının haklı ve meşru davasıyla yakından, uzaktan zerre kadar ilgisi ve alakası yoktu.


Kürt halkının talepleri asla yoktu. Bir tanesi bana desin ki iddianamede Kürt halkının taleplerine yönelik tek bir talep vardır. Ben bu işten istifa etmesem adım Cüneyt değildir. Bugün bu hırsızlık operasyonunda da aynı demogoji ve manipülasyonlar yapılıyor. Hırsızların üzerine gidilmediği, gidilmesi engellendiği ve gidenlerin cezalandırıldığı gibi operasyon sırasında lahmacun yiyen polisin neden lahmacun yediği malzeme yapılıyor. Ayıp ve edep yahu! Fethullah Gülen hocanın yaptığı bedduanın siyasi karşılığına gelince. Bence bu beddua Cemaat ve hükümet arasında süren savaşın giderek daha çok çetin bir şekilde devam edeceğinin alametidir. Önümüzdeki günlerde Ak Parti'li Belediyelerine yönelik hırsızlık operasyonları yapılsa hiç şaşırmayın. Bir çok bakanın yolsuzlukları ortaya çıkarılırsa hiç şaşırmayın. Miyon dolar karşılığında işadamlarını ve siyasetçileri Başbakan Erdoğan'la görüştüren danışmanlara yönelik operasyon yapılsa şaşırmayın derim. Başbakan Erdoğan oylarını ve hükümetini korumak istiyorsa hırsızların üzerine kararlılıkla gitmelidir. Aksi halde ANAP, DSP ve DYP'nin akibeti kaçınılmazdır.