Ethem Sancak, medyasındaki ‘beyin takımını’ şartlar değiştiği için mi, yoksa şartları değiştirmek için mi gönderdi?
Bu soru, bu yazıda da kısmen cevap bulacaktır fakat bu cevap, yakın zamanda ‘doğruluğunu ispatlayamayacak’ bir cevap olacaktır.
***
Sekiz ay önce Canan Barlas’la bir televizyon programı için buluştuk, Taksim’de.
Bayan Barlas’ın bahsettiği şeyler gerçekleştiği için ben de konuştuklarımızı aktarmakta bir beis görmüyorum artık.
Canan Barlas, Ethem Sancak grubunun İhlas Holding’in binasına taşınacağını ve medya yönetimi adına ilginç bir merkez oluşturacağını söyledi.
“Nasıl bir merkez?” dediğimde, “Gerektiğinde Ak Parti’yi de uyaracak ve hatta hizaya getirecek bir merkez” dedi.
***
Biz bunları konuşurken ‘17 Aralık Operasyonu’ yapılmıştı ve Canan Barlas’ın “Ak Parti’yi ve hatta Erdoğan’ı hizaya getirecek bir medya” dediği oluşum, bütün gayretiyle hükümeti destekliyordu.
Daha sonra Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçilince, ister istemez siyaseti yeniden dizayn etme ihtiyacı hasıl oldu.
Başbakanlık için adı geçen isimler, aslında Ak Parti içerisindeki “temel farklılıkları” temsil eden ve bilinçli olarak öne çıkarılan isimlerdi.
Ahmet Davutoğlu, Binali Yıldırım, Abdullah Gül, Numan Kurtulmuş, Mehmet Ali Şahin ve diğerleri, belki aynı çatı altında siyaset yapan isimlerdi lakin o’ aynı amaca farklı yöntemlerle gidileceği konusunda da ısrarcıydılar.
İş döndü dolaştı ve Ahmet Davutoğlu’na kaldı.
Çünkü Davutoğlu, Türkiye’nin Ortadoğu Stratejisini belirleyen ve Referandumdan bu yana da uygulayan adamdı.
Yani, ortada bir dağınıklık var idiyse, bunu toplama işi ve yeteneği de Davutoğlu’ndaydı.
***
Bu işler anlattığım şekilde gelişirken, Ahmet Davutoğlu’nun, Erdoğan’dan sonra başbakan olacağını, Dışişleri Bakanı olduğu gün yazmıştım.
Çünkü hikayenin kurgusu, bunu emretti bana.
Erdoğan, güçlü fakat alaturka bir baba yöntemiyle kurduğu sistemi, daha da ileriye götürmesi için oğlunu Batı’ya gönderen ve eğitim almasını isteyen biri gibiydi sanki.
O’ oğul da şüphesiz Davutoğlu idi.
***
Şimdi ben, bu bilindik şeyleri neden tekrar edip duruyorum, biliyor musunuz, söyleyeyim.
Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olmasından sonra “Çözüm Süreci” ile ilgili, muhafazakar kesimin içindeki ‘Müslüman Türkçü’ kanadın tasfiye edileceğini görüyordum.
Lüleburgazlı Yusuf Ziya Cömert, Dursunbeyli Mehmet Ocaktan, Trabzonlu Mustafa Karaalioğlu, bu sürecin ‘Türk tarafına’ düşen medya akıllarıydı.
Evet, çözümden, barıştan, birlikten, beraberlikten yanaydılar fakat görüşmelerin tehlikeye girmesi durumunda, Çözüm Süreci’nden yana değil, hükümetten yana tavır alacakları da belliydi.
***
“Bundan sonra en kilit isim kim?” diye sorarsanız, İbrahim Karagül, derim.
Yeni Şafak ve dolayısıyla Karagül, Ethem Sancak’ın “genel durum” çerçevesinde gözden çıkardığı üç isme yazarlık teklif ettiğine göre, muhafazakar siyasetin medyası yeniden şekillenecek demektir.
Sanırım Ethem Sancak grubu, ANAP’lı, DYP’li dönemlerin Doğan Medyasının rolüne soyunuyor.
***
Olayı ‘Cemaat ve Abdullah Gül’ başlıklarıyla yorumlayanlar da var tabi.
Bu isimlerin (özellikle Karaalioğlu) Abdullah Gül ile yakınlaştığı söyleniyor, yazılıp çiziliyor.
Ya da bir Yiğit Bulut operasyonu olduğu tahmin ediliyor.
Bence bu ihtimaller, esas amacın dip ayrıntıları ve gerçek niyetin, sahte tartışmaları.
Tek atış yapıyorum ve “Çözüm Süreci” diyorum, bütün hesaplar, bütün kitaplar, hükümeti “Çözüm Sürecine” mecbur kılmak için yapılıyor.
Diyeceksiniz ki, hükümet kendini mecbur kılmadı mı zaten?
Ama o’ iş öyle değil işte;“Bu işi çözmek zorundayız” demek başka bir şey, “Bu işi çözmek zorundasınız” demek başka bir şey.
***
İbrahim Karagül, Çarşamba günü köşesinden ilginç bir uyarıda bulundu ve; “Medya her zaman lazım olur, bir kenarda bulunsun.”demeye getirdi.
Gezi’de, 17 Aralık’ta, bu medyanın hükümeti kurtardığını yazdı.
Bu arada Akşam yazarı Turgay Güler, “Allah büyüktür” twiti atarken, Yeni Şafak Dış Haberler Müdürü Bercan Tutar ise “Çete dağıtıldı, hak yerini buldu” dedi.
Bundan sonra bütün gözler gidenlerin değil, gelenlerin üzerinde olacaktır artık.
Muhafazakar Türklerin ve muhafazakar Kürtlerin, Çözüm Süreci’ndeki fikir ayrılıklarını, Yeni Şafak ve Star-Akşam farklılıkları olarak göreceğiz.
Yani,
Yeni Şafak; “Hükümeti desteklememizin sebebi, Çözüm Süreci değildir.” derken, Star ve Akşam, “Bundan sonra demokratikleşme ve Çözüm Süreci’ni destekleyeceğiz” diyecektir.
(Milat'tan)