Sondos Asem kim bilir misiniz?
Bir dönem başta CNN olmak üzere uluslarararası medyanın gündemindeydi.
Mısırlı’ydı…
Kahire’deki Amerikan Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdikten sonra Gazetecilik ve Kitle İletişim konusunda master yaptı.
Mursi’nin partisi, “Hürriyet ve Adalet Partisi”nin üyesi ve bu partinin uluslararası medya koordinatörüydü.
Sisi’nin askeri darbesinden önce Mısır Cumhurbaşkanı Ofisi’nde medya koordinatörü olarak çalışıyordu. Geleneksek medyaya karşı “yeni bir medya yaratmaktı” amaçları…
Ve:
Tarih: 16 Mayıs 2015…
Mısır’daki Kahire Ceza Mahkemesi, Mursi ve 105 arkadaşı hakkında idam verdi.
Hakkında idam kararı verilen tek kadın, Sondos Asem’di…
Sondos Asem -hakkında idam kararı verilen uluslararası siyaset bilimci Prof. Dr. Emad Şahin gibi- ABD’de bulunduğu için karar gıyaben alındı.
Peki…
Uluslararası medyanın yakından tanıdığı bu iki ismin suçları neydi?
Asem, Şahin, Mursi ve 32 kişinin idam cezasının gerekçesi casusluk yapmalarıydı!
“Devletin çıkarlarına zarar vermek amacıyla Hamas, Lübnan’daki Hizbullah örgütü, İran Devrim Muhafızları’yla suç amaçlı iş birliği ve casusluk yaptıkları nedeniyle idama mahkum edilmelerine…”
Aynı gün…
İstanbul Çağlayan Adliyesi’ndeki 2. Sulh Ceza Mahkemesi, MİT TIR’larıyla ilgili yedi subayın tutuklanmasına karar verdi. Daha önce de dört savcı ve bir subayın tutuklandığı bu davanın Mısır’daki idam kararlarıyla ne ilgisi vardı?..
Başlayabiliriz…
“Kocam beni aldatıyor”
Kamile Yazıcıoğlu kim bilir misiniz?
Bir dönem İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün müdavimi idi!
Cemaat medyasına göre, “Türk Devleti’ni derin kılcallarına kadar saran örgütle” ilgili 20 kez gidip ifade verdi. Konu şuydu:
Bursa’da yaşayan Kamile Yazıcıoğlu, 2010 yılında karakola giderek eşinin başka kadınlarla birlikte olmasından dolayı şikayette bulundu. (İşin içinde Cemaat olacak da bir özel hayat hikayesi olmayacak!)
İddiaya göre; ilk bakışta sıradan bir aldatma vakası gibi görünen olay aslında, Türkiye’yi sarsacak bir casusluk ağının ipuçlarıydı! Söylediğine göre, eşi Hüseyin Avni Yazıcıoğlu, İran Devrim Muhafızları Örgütü’ne çalışan bir örgütün Türkiye’deki yöneticilerindendi. Türkiye’de devlet içindeki önemli isimlerle irtibatı vardı. Buradan aldığı bilgileri İran’a gönderiyordu. Konu; casusluktu…
İşte…
Selam Tevhit Örgütü operasyonu böyle başladı…
2011/762 nolu soruşturma dosyası açıldı. Soruşturmayı Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Adnan Çimen başlattı; TMK Savcısı Adem Özcan sürdürdü.
Hüseyin Yazıcıoğlu’nun mekanlarına baskın yapılarak başlatılan soruşturma gizlilik içinde üç yıl sürdü. Dosyadaki iddialara göre, “hükümet içindeki İrancı yapının teşvikiyle devlet memurlarına mut’a yoluyla kadın gönderiliyor, sonrasında da fotoğraflanıp örgütün şantaj malzemesi olarak kullanılıyor” idi! İşin içinde AKP milletvekili F.K. de vardı…
Yine AKP milletvekili S.K.’nın İranlı ajanlarla buluşup toplantı ve değerlendirmeler yapması görüntülenerek belgelenmişti.
Örgüt evlerinde, ABD ve İsrail başkonsolosluklarının uydudan çekilmiş fotoğrafları vardı!
Soruşturma gizlilikle sürdürülürken Cemaat medyası sürekli İran’ı kötülemeye başladı. Örneğin, Hakan Fidan için “İran’ın adamı” diyorlardı. “İranlı işadamlarına dikkat” diyorlardı. Vs.
İşin özünde… “Okyanus Ötesi”nin direktifiyle Cemaat düğmeye bastı; hedef Recep Tayyip Erdoğan idi.
7 Şubat 2012 tarihinde MİT’e yönelik operasyon başlatılmak istendi. Başaramadılar.
17-25 Aralık 2013’te -İran da hedefli- rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla büyük ses getirdi. Ancak sonuç alınamadı; sadece dört bakanın “kellesi” gitti. Baktılar ki Türkiye’deki mahkemelerden sonuç alınamıyor…
1 Ocak 2014 Hatay’da ve
19 Ocak 2014’te Adana’da silah yüklü olduğu belirtilen MİT TIR’larına operasyon yaptılar; sonuç alamadılar. Amaçları; Erdoğan’ın El-Kaide’ye destek verdiği iddiasıyla uluslararası ceza mahkemesinde yargılanmasını sağlamaktı.
Cemaat’e göre tüm bunlar, İran güdümlü Selam Tevhit Örgütü’nün icraatlarıydı; örgüt Türkiye’de iktidarı ele geçirmişti!..
Hakkaniyetli olmak
Biz gazeteciler biliriz ki:
Bir dönem birlikte hareket etmiş gruplar birbirine girince ortaya gerçekler saçılır.
Türkiye, Cemaat-AKP arasındaki iktidar kapışmasında hakikatleri gördü/öğrendi.
Bu kavga Türkiye’nin lehine oldu.
Kuşkusuz…
Bu kavgada taraf değiliz. “Yesinler birbirini” diyoruz.
Peki bu…
Kapışmanın perde arkasındaki “emperyalist kukla oynatıcılarını” görmezden gelmek anlamına mı geliyor? Hayır…
Bugün siz; Mursi’nin İran casusu olduğunu mu düşünüyorsunuz? Yapmayınız.
Müslüman Kardeşler’in Şii’likle, İran’la ne ilgisi var?
Mursi gibi bir yobazın tabii ki hep karşısında olacağız; ama biz hakikatlerin de yanında duracağız.
Mursi, başını Suudi Arabistan’ın çektiği ABD izniyle devrildi.
Ortada bir casusluk varsa Mursi, -üç çocuğunun vatandaşı olduğu- uzun yıllar kaldığı ABD casusu olabilir! Sözden çıkmanın cezasını ödüyor!..
Ülkemize dönersek…
Türkiye’deki “casusluk” iddiasıyla başlatılan soruşturmada Erdoğan, Selam Tevhit Örgütü’nün lideri olarak göstermekle kalınmadı; Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve İran’ın eski Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat ile birlikte hareket etmekle itham edildi!
Erdoğan’ı sevmeyebilirsiniz.
Erdoğan’a karşı olabilirsiniz.
Ancak… Hakikata aşkla bağlı iseniz…
Hakkaniyetli iseniz..
Uluslararası parmakların Mursi’yi idama götüren “casusluk operasyonunun” benzerinin Erdoğan’a yapılmak istendiğini görmek zorundasınız.
İnsan hatasının en büyük sebebi, duygularla akıl arasındaki savaştır. Akıl diyor ki:
Erdoğan’a rağmen Türkiye’yi ve demokrasiyi savunmalıyız…
(Sözcü'den)