Almanya’da son nüfus istatistiklerine göre yaklaşık 2.5 milyon Türk veya Türk kökenli yaşıyor. Almanya’nın nüfusu 80 milyon. Türkiye kökenlilerin Almanya’da yaşayanların yaklaşık yüzde 3’üne karşılık geliyor. Türkiye kökenliler ve diğer büyük bölümünün batıdaki eyaletlerde yaşadığı göz önüne alınırsa, bu oran yüzde 5’e yükselir, yani batıda yaşayan her yüz kişiden beşinin Türkiye kökenli olduğundan hareket edilebilir. Bu durumda haliyle, Almanya’da günlük yaşamda çoğu zaman hemen her yerde Türkçe ile karşılaşmak pek şaşırtıcı değil. Türklere dair en görünür şey ise herhalde dönerciler. Almanlar da döneri sevdiği için Almanya’nın hemen her bölgesinde bir dönerciye rastlamak mümkün. Birçok kentte Türk mahalleleri veya caddeleri de var. Bunlardan en ünlüsü Berlin’de Kreuzberg. Benzeri mahalleler ve caddeler Hamburg’da, Mannheim’de, Duisburg’da, Köln’de ve daha birçok kentte var. Bunların ortamı Türkiye’den çok farklı değil. Türkiye’deki gibi pastaneler, lokantalar, manavlar, kafeler, berberler… Bir getto görüntüsü denilir mi bilmiyorum ama Anadolu’daki herhangi bir kentteki sıradan bir caddeye benzer yanları çok.
* * *
Serbest ticaret, girişimcilik Almanya’daki Türkler arasında uzun yıllardır gelişiyor. Bugün irili ufaklı 70 bin civarında girişimci olduğu biliniyor. Bunlar ağırlıklı olarak perakende ticaret, temizlik ve gastronominin yanı sıra çeşitli ve mal, hizmet sektöründe faaliyet gösteriyorlar. Bu girişimcilerin 10 milyar Euro civarında yatırımları, 40 milyar Euro civarında ciroları olduğu belirtiliyor. Bu işletmelerde 450-500 bin kişiye istihdam sağlandığı tahmin ediliyor. Türkler arasındaki yüksek işsizliğin girişimciliğe yönelişte büyük rol oynadığı da biliniyor. Her şeye rağmen bu gelişmenin gelecekte de yüksek tempoda süreceği bekleniyor.
* * *
Essen kentindeki Türkiye ve Uyum Araştırmaları Merkezi’nin derlediği bilgilere göre, Almanya’daki Türkler’in yüzde 38’i kendi evinde yaşıyor. Yani konut sahibi Türk veya Türk kökenli hane sayısı 240 bin civarında. Toplam hane sayısı ise 720 bin civarında olduğundan hareket ediliyor. Türkiye kökenlilerin yıllık net gelirlerinin 16-17 milyar Euro olduğu, yıllık tasarruflarının da 2,5 milyar Euro civarında olduğu tahmin ediliyor. 380 bin civarında Türk veya Türk kökenli emekli ile ilk, orta, lise veya meslek okullarında 550-600, üniversitelerde 27 bin civarında Türk veya Türk kökenli öğrenci olduğu belirtiliyor.
* * *
Bu bilgiler daha da artırılabilir. Osmanlı İmparatorluğu döneminden beri 100 yılı aşkın ilişkimiz olduğu Almanya bugün Türkiye’nin Avrupa’da en fazla ticaret yaptığı bir ülke. Her yıl milyonlarca Alman turist tatilini Türkiye’de geçiriyor. Alanya’da binlerce Alman yerleşik olarak yaşıyor. Bu bilgilere Almanya’da Türkler veya Türk kökenliler açısından bakıldığı zaman pek çok sorunun hallolmuş olması gerekmez mi ? Türkiye ile Almanya arasındaki İşgücü Anlaşması’nın imzalanmasının üzerinden yarım asırdan fazla geçti ama sorunların çoğu çözülmüş değil. Acaba bu rakamlar, istatistikler zannettiğimiz kadar dikkate değer olmayabilir mi?
* * *
Sorunun asıl noktası uyum sorunu veya kendini yaşadığın ülkeye ait hissetmemek olabilir mi ? Görünen o ki, yıllardır Almanya’da yaşıyor olsak da, bir bölümümüz kendisini oraya ait hissedemiyor ve mümkün mertebe oluşturulan mahallelere sığınıyor veya kendi arasında kalıyor. Yapılan bir araştırmaya göre, Almanya’daki Türklerin büyük çoğunluğu, kendilerini “Çok fazla” Türk hissettiklerini söylüyorlar. Tabii bunda eğitim, gelir seviyesi ve siyasi düşünce gibi birçok faktörün de rol oynadığını unutmamak gerekir.
* * *
Göçmenlerin ülkeye uyum sağlamaları kolay bir süreç değil. Ancak, aradan geçen 50 yılı aşkın bir süre veya üç nesilden sonra Türklerin halen Almanya bir parçası olamamış olmaları da önemsiz görülebilecek bir şey değil. Bütün bunlar, uyum sağlamış Türklerin var olmadığı anlamına da gelmiyor elbette. Ama Türklerin bir bölümü yarım asırdır yaşadığı topluma entegre olamıyorsa veya genel olarak Türkler “Almanya bizi dikkate almıyor” diye sürekli şikayette bulunuyorsa bunun üzerinde kafa yormak ve bunu sorgulamak gerekir.Bunun nedeni, Türklerin en başta misafir işçi olarak kabul edilmelerinde, Almanya’nın bazı ayrımcı uygulamalarında veya bazı Almanların önyargılı ve hatta ırkçı tavırlarında aranabilir. Ama ne varki bütün bunlar, Türklerin kendi paylarına düşeni yaptıkları anlamına da gelmiyor.
* * *
Almanya’daki Türkler’in tüm olumsuzluklara rağmen başarı hikayeleri de var. Bu başarı hikayelerin büyük ağırlığı da maddi açıdan belirli bir seviyeye yükselmeyle ilgili ama bu bundan sonrasına yetmiyor. Almanca “Bildungselite” diye bir kavram var. Bunu tam anlamıyla Türkçe’ye çevirmek zor. Bunu belki Osmanlıca’dan gelen ve artık pek kullanılmayan “Münevver” veya yeni deyimiyle “Entelektüel” olarak niteleyebiliriz. İşte Türk toplumunda “Bildungselite” adı verilen, toplumu sürükleyecek kesim eksik.
* * *
“Entelektüel” ile “aydın” farklı şeylerdir. Latince’de ‘intellectus’ (akıl) kelimesinden türeyen “entelektüel” kelimesinin kökeni akıl ve idrakı niteliyor. “Intellectual” kelimesinin Türkçe karşılığı “aydın” değildir. Türk Dil Kurumu’nun “aydın ”tanımı yanlıştır: TDK aydın kelimesi için şöyle yazıyor. “Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver, entelektüel.” (http://www.tdk.gov.tr)
* * *
Entelektüel daha evrensel, çok boyutlu ve kavramsal düşünenleri niteler. Aydın, daha çok güncel olaylardan yola çıkar ve kişileri, olayları tartışır. Zaten adından da kolayca anlaşılacağı üzere bilgi ile donatılan bir aydın toplumu aydınlatır. Entelektüel, ise sadece güncel olaylardan yola çıkarak hayatı yorumlamaz, günceli dikkate alır, olayları izler, ama gelişmeleri açıklarken, güncelin ötesine geçip yalnızca olaylardan hareketle değil, kavramlarla yorumlayarak düşünür, bunu topluma duyurur. Yalnızca yaşadığı noktadan dünyayı yorumlamaz; yaşadığı noktayı dünya ile bütünleştirip yorumlar yapar, yorumlarken boyut katar. Örneğin akademisyen olan bir kişi aydındır ama bu ona entelektüel olmayı beraberinde getirmez.
* * *
İşte Almanya’daki Türk toplumunda kültürlü, bilgi, donanımlı geniş bir kesim kesim var. Ama yalnızca bilgisiyle değil ileri görüşlülüğüyle de öne çıkan, topluma öncülük (rol modeli değil ) edecek entelektüel (münevver ) kesim eksik denilebilir. Bir toplumu yüksek seviyelere taşıyacak yaşanan veya yaşanabilecek sorunlara önereceği çözümler için kulak kabartılacak münevver kesimin eksikliği “Almanya’da bizi dikkate almıyorlar” şikayetinin kaynağıdır. Bir süre önce Berlin’deki Yunus Emre Enstitüsü Başkanlığı’na getirilen Felsefe Profesörü Dr. Fuat Akyol’un Türkiye’de bir gazeteye verdiği demeçte de ilk dikkatini çeken hususlardan birinin de Almanya’daki Türk toplumunda münevver bir kesimin olmayışını büyük eksiklik olarak gördüğünü söylüyor. Bence çok doğru bir tespit.
* * *
Eleştirmen, denemeci, yazar ve şair Nurullah Ataç, bir yazısında şöyle diyor; “Yunanca, Latince veya bir başka dilden Türkçe’ye aktardığımız sözcüklerin köklerine inerek tam anlamlarını bilmeden, bu anlamları araştırma zahmetine de hiç katlanmadan kavramları birbirine karıştırıyoruz. Bunlarla boğuşmak zorunda kalıyoruz… Sonuç her zaman için yenilgi olacaktır.” İşte biz de aydın, entelektül, münevver, alim gibi kavramları birbirine karıştırınca daha işin başında takılıp kalıyoruz galiba…