Okuma fırsatı bulunlar hatırlayacaktır. Son yorumumuzda Amsterdam’da yaşayan Efsane’nin Hollanda’da Ramazanla ilgili görüşlerini paylaşmıştım. Elbette, bir yazar için, yorumuna ilgi gösterilmesi, geniş bir kesim tarafından okunması ve aranması, kısa değerlendirilmeler gönderilmesi kadayıfın üstüne sürülen kaymak gibidir. Efsane’nin açıklamalarına yapılan yorumlara geçmeden önce, Efsane ne söylediki bu kadar yorum geldi diye kendi kendime sordum. Haber gazetesinde yayınlanan yazıyı bir kez daha okuma ihtiyacı hissettim.
Efsane, Hollanda Türk toplumu özelinde Avrupa Türklerinin Ramazan geleneği ile eleştirel yorumlar yapmış. Demişki, yarım yüzyılı aşkın bir süredir buralardayız, ramazanlarda iftar programlarından öteye geçememişiz. Yani Türkiye’den getirdiğimiz iftar sofralarından başka yarım arpa yol alamamışız. Alamadığımız gibi, iftarlarda çektirilen boy boy fotoğraflarla övünüyoruz. Programlar yaptığımızı düşünüyoruz diyor Efsane. Sosyal bir meseleye parmak basmış vesselam Efsane.
Yorumlara gelince. İlk yorum Amstedam’dan Cengiz Özkaynak’a ait. Özkaynak şöyle diyor: “Eyvallah abi... Halk artık kör, sağır ve dilsiz değil. STK başkanları ve milletvekili adayları o iftar senin bu iftar benim dolaşıp ve adeta Türkiye’deki gördüğümüz tablolar misali milletvekilleri ve siyasiler gibi pofpof ve alkış müptelalığı ve benzeri tavırlar sergilediği müddetçe mesela benden tek bir oy alamazlar. Çünkü ben halkım. Ben 5 yıldızlı otellerde iftar açmadım, o zaman beni nasıl temsil edecek?”
Uzun yıllar Hollanda Türk toplumuna hizmet etmiş, emeği geçmiş olan Mehmet Emin Ateş beyefendi de yazıyı okuyunca telefona sarılmış. “Ne yazıkki Efsane doğru söylüyor. Biz daha önceki yıllarda, iftarlara Hollandalı aileleri ve komşularımızı da davet ederdik. Geri mi gittik? Anlamadım” diyor. Gelişmelerden ve gidişattan memnun olmadığı her halinden belli olan Ateş “toplumun çok politize olduğunu, ayrışmanın giderek büyüdüğünü, bir ortak akıl etrafında en azından kanaat önderlerinin diyalog içinde olması gerektiğini” söylüyor.
Demekki Efsane, meselenin özüne işaret etmiş. Toplumun hassas olduğu bir konuya deǧinmiş yani bam teline basmış.
Diğer taraftan yazıyı okuyup ve duyguları ve fikirlerini paylaşan bir isim de Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Sosyal Politikalar Kurulu Başkan Vekili, değerli dost ve ağabeyim Prof. Dr. Vedat Bilgin oldu. Efsane’nin Bilgin’de oluşturduğu düşünce ise şöyle: “Türkler dünyanın neresine giderlerse gitsinler, yaratılışın esprisi doğrultusunda kendilerine yeni bir dünya oluşturma çabası içindeler. Hegel ve sonrasında Marks’ın ortaya attığı kendine yabancılaşma teorisinin tam tersi, insan ruhu sürekli ilahi aşk’ın özlemiyle yaşıyor” diyen Bilgin, günlük uğraşlarından vakit bulabildiği oranda bu konuda bir kitap hazırlığı içinde olduğunu da belirtti.
Evet, Efasane’nin bir Ramazan değerlendirmesinden hareketle değerli dostlarımızın bir kısım yorumları bu şekildeydi. Şimdi bize düşen, Hollanda’da, Avrupa’da kendi özümüze yani yaratılış gayemize, kültür ve medeniyet değerlerimize ters düşmeden, bunlara yabancılaşmadan kendimize has bir dünya oluşturmak. Bu dünya, elbette içinde yaşadığımız ülke normlarıyla da ters düşmemelidir. Yeni dünyamızın özünde iyilik ve bizi, yani ruhumuzu rahatlatacak, besleyecek, terbiye edecek, insan ve tüm yaratılanlara karşılıksız hizmet yatmalıdır.