Rumlar ataları olduklarını iddia ettikleri Bizans'ın dış ilişkiler ve politika stratejisini mükemmel bir şekilde uyguluyorlar.

 

Bizans'ın stratejisini derinlemesine öğrenebilmek için Edward N. Luttwak'ın "Bizans İmparatorluğu'nun Büyük Stratejisi" kitabı ile George T. Dennis'in "Strategikon" kitabını okumak lazım.

 

Neredeyse iki bin yıl evvel Bizans İmparatorluğunun yöneticileri hangi taktiği uygulamışsa bugün de Rumlar aynı, hem de tıpa tıp aynı stratejiyi biz Kıbrıslı Türklere ve anavatan Türkiye'ye karşı uygulamaktalar.

 

Örnek mi; Mısır'da Muhammed Mursi 30 Haziran 2012'de seçimleri kazanıp Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Mısır'la Kıbrıs Rum tarafı arasındaki, eski başkan Mübarek'in ve oğullarının parasal çıkarlarına dayalı ilişki son bulmuştu.

 

Mursi, Türkiye ile ilişkilerini önce genişletmiş sonra da iyice sağlamlaştırmıştı. Mısır Meclisine

sunulan önerge ile de Kıbrıs Rum tarafı ile imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmasında aldatıldıkları gerekçesi ile tek taraflı iptal yoluna gidilmişti.

 

Kıbrıs Rum Yönetiminin ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgeyi Lübnan'ın ve Mısır'ın kabul etmemesi ve karşılıklı imzalanmaması nedeni ile de bu ilan geçersiz ve tek taraflı konumuna dönüşmüştü.  Kıbrıs Rum Yönetiminin ilan ettiği MEB'in sadece İsrail tarafından imzalaması uluslararası geçerlilik kazanmasına yetmedi.

 

Kıbrıs Rum Yönetiminin ilan ettiği MEB'in Uluslararası geçerlilik kazanması için tüm komşularının kabul etmesi ve imzalaması gerekmekte.

 

Mısır Genel Kurmay Başkanı General Abdel Fattah Saeed Hussein Khalil el-Sisi'nin 3 Temmuz 2013 günü gerçekleştirdiği darbe sonrasında Türkiye'nin bunu "Darbe" olarak kabul etmesi ve yeni hükümeti tanımaması, Türkiye- Mısır ilişkilerini ters yüz ederken, ilişkiler kopma noktasına geldi.

 

İşte tam bu aşamada Kıbrıs Rum Yönetiminin Bizans stratejisi devreye girdi. Yıllardır uyguladığı "Düşmanımın düşmanı benim dostumdur" felsefesini tekrardan devreye koydu. Bilindiği gibi Rumlar 1974'den hemen sonra önce ASALA'ya, sonra da PKK'ya kucak açmış ve Trodos dağlarında kamp kurarak personeline Türkiye'ye karşı kullanmak üzere askeri eğitim vermelerini sağlamıştı. Limasol limanını da bu iki terörist grubun emrine açmış, her tür silah ikmaline olanak tanımıştı.

 

Türkiye ile Mısır'ın arası bozulunca önce 4 Eylül tarihinde Kıbrıs Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis Mısır'a gitti ve Mısır Dışişleri bakanı Nabil Fahmy ile görüşerek  enerji, hidrokarbonlar, denizcilik politikası ve turizm, ticaret ve yatırımlar gibi diğer alanlardaki konularda işbirliğinin ileriye götürülmesi konusunda mutabakata vardı. Arkasından da Yunanistan Dışişleri bakanı Evangelos Venizelos  5 Eylül'de Mısır'a yaptığı ziyarette Mısır'ın geçici Başbakanı Hazım el-Biblavi ile görüşerek Yunanistan, Kıbrıs Rum ve Mısır üçlü işbirliği önerisini yaptı. Buradaki amaç Kıbrıs Rum Yönetiminin tek taraflı ilan ettiği MEB'i daha da meşrulaştırmak, uluslararası deniz hukukuna ve ilgili yasalara uygun hale getirmek.

 

Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi, daha evvel İsrail ile oluşturdukları enerji, denizde güvenlik (arama-kurtarma) ve siyasi işbirliğinin aynısını şimdi de Mısır'la kurmak istiyorlar. Hedefleri de İsrail-Mısır-Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi arasında dörtlü işbirliğini oluşturmak.

 

Sırada Suriye, Lübnan ve Filistin var. Bir dönem Kıbrıs Rum Yönetiminin, Filistin'e gönderilen silahlar için Filistin devletinin Limasol limanını kullanmasına izin vermesi nedeni ile Kıbrıs Rum Yönetimi, Filistin ile iyi ilişkileri kurma peşinde. Türkiye-Suriye düşmanlığını fırsat bilen Rumlar, Esad hükümeti ile iyi ilişkilerini geliştirirken, şimdi gözlerini Lübnan'a çevirdiler. Hedefleri Türkiye ve KKTC hariç tüm Doğu Akdeniz ülkeleri ile karşılıklı işbirliği içine girip, Doğu Akdeniz'de ilan ettikleri MEB'e sahip olmak.