1963 yılından beridir devam etmekte olan Kıbrıs Sorununa çözüm bulma çabaları, Doğu Akdeniz bölgesinde doğalgazın varlığının tespit edilmesiyle yeni bir aşamaya girdi.
Rumlar önce bu doğalgazın, kendilerine Kıbrıs konusunda yardımcı olacağını ve gelişmiş sanayileri nedeni ile enerjiye her zaman gereksinim duyan Avrupa Birliğine üye ülkeleri ile ABD'yi yanlarına alarak Türkiye'yi ezebileceğini ve adadan atabileceğini sanmıştı.
Bu yönde de her tür kolaylık ortamını hazırlayarak çalışmalarını başlatmışlar, arama yapmak için ihaleye katılacak şirketlere vergi bağışıklığı, personel giderlerinin ve sosyal yatırımların Rum Yönetimi tarafından ödenmesi, kira alınmaması ve benzeri gibi görülmedik kolaylıklar sağlayarak ABD, Rus, Çin, Fransa ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelere ait uluslararası şirketleri bu işe bulaştırmaya çalışmışlardı.
Nihayet bu çabaların sonucunda yönetim kurulunda üç Yunanlı ortak bulunan Nobel şirketi ihaleye girdi ve aramaları başlattı. Yapılan sondajlar sonucunda bölgede doğalgazın varlığı tespit edilince Rumlar kendilerini arpa ambarındaki aç tavuk gibi görmeye başladılar.
Atıp tutması kolay olduğu için, büyük konuşmaya, İsrail ile ittifak yapıp Yunanistan'la birlikte Türkiye'nin karşısına dikilebileceklerini sanma yanılgısına kapıldılar. İçine düştükleri ekonomik darboğazdan var olduğu iddia edilen doğalgazı teminat vererek kurtulmanın hayalleri içinde AB'nin alınması gereken ekonomik tedbirleri tavsiye etmesi için gönderdiği Troika'ya bile rest çektiler.
Rest çekmeye çektiler ama işin sonunda bu restin altında kaldılar.
Hızla koşullar aleyhlerine dönmeye başladı ve ezmeyi hedefleri Türkiye'nin diplomatik ve bölgesel ağırlığı altında ezilmeye başladılar. Hem de ne ezilme Kıbrıs Türkçesi ile "bittaga" (dümdüz) oldular.
Üyesi oldukları ve çok güvendikleri Avrupa Birliği, Kıbrıs sorununu çözmeden doğalgazı çıkarmamaları tavsiyesinde bulununca küplere bindiler ama arkasından NATO Genel Sekreteri Fogh Rasmussen de aynı tavsiye de bulundu.
Pür telaş yardım istemek ve bu baskılardan kurtulmak için ABD'ye giden Rum Yönetimi Dış İşleri Bakanına da meslektaşı ABD Dış İşleri Bakanı Kerry de diğerleri ile ağız birliği etmişçesine aynı tavsiyede bulunması Rumlarda soğuk duş etkisi yaptı. Sanki de duşun suyu Antarktika'dan gelmişti, buz gibi bir duş oldu bu...
AB, NATO ve ABD ortak bir ağızla Rumlara;
"-Kıbrıs sorunu çözülmeden doğal zenginliğini kullanmayı "Sakın" planlama,
- Yunanistan battı, sakın ona güvenip Don Kişot'luğa soyunma,
-İsrail Türkiye ile barıştıktan sonra sırtında senin ed yükünü taşımak istemeyecektir. İsrail'e bel bağlama,
-Var olduğu iddia edilen doğalgaz, ihracat için az, iç kullanım için fazladır ve senin başına dert açacak miktardadır. Boru ile Türkiye üzerinden ihraç etmekten başka seçeneği düşünme,
-Doğalgazdan yararlanmak istiyorsan Kıbrıs sorununu çözecek adımlar at, yoksa var olduğu iddia edilen bu doğalgazdan da olacaksın." dediler ve de baskılar başladı.
AB, NATO ve ABD müzakerelerin 2013 sonbaharında başlamasını ve de makul bir süre içinde, doğalgazın kimler tarafından sahiplenileceği veya da adada var olan iki halkın bu doğalgazı nasıl uluslararası yasalara uygun ve uluslararası camianın da kabul edeceği bir şekilde sahipleneceğinin belirlenebileceği en kısa zamanda sonuçlandırılmasını istiyor şimdi.
Doğalgazın yasal sahipleri belli olmadan, denizden bir yemek yapımlık doğal gazın bile çıkması mümkün değil. Uluslararası kurallar böyle söylüyor.
Yani, Rumlar bu sefer fena sıkıştı köşeye. Ekonomik krizden çıkmak için doğalgaza, doğalgazı çıkarmak için de Kıbrıs'ta çözüme razı olmaya gereksinimleri var...
Aksi takdirde doğalgaz yerine hava alacaklar...