Hrant Dink’in katledilişinin 6. yılında yine malûm provokatif grup toplandı. Öfke tarifsiz. Polis tedbir almasa ortalığı yakıp yıkacaklar. Neden ortalık yakılıp yıkılmak isteniyor? Öfke, öfkeyi doğurur. Karşı öfke de dâhil buna!
Geçen gün bir televizyon kanalında muhabir Dink’i birine sordu. Adam, araya, “demokrat”,  “ileri” gibi kelimeler katıp konuştukça konuştu, sonra  “O bizim bayrağımızdır”  dedi. Ailesini anlayamıyorum, Hrant’ın neden başka yöne çekilmesine,  “öfke bayrağı” yapılmasına izin veriyor? Hayatını yitirmiş kişinin her yerde anılış şekli bellidir. Dink, bildiğim kadarıyla bir Protestan Hristiyandı. (Türkiye’de Protestan ve Katolik Ermenilerin hikâyeleri var. Bu mesele “misyonerlik” konusuna girer.) Dink’in anılacağı bir yer kilise idi. Toplum önünde olduğu için, bir konferans salonunda da anılabilir tabiî... Faaliyetleri, erdemleri anlatılır.  
 
***
 
En yakın arkadaşı Etyen Mahçupyan, Hrant’ın  “öfke bayrağı” yapılmasına ve başka yerlere çekilmesine karşı. Bu ilk yazısı değildi, bu gidişle son yazısı da olmayacak. Dink için gazetesinin önünde toplananlara karşı mutat  “pencere konuşmaları”nda “İslâmcı” (sözüm ona!) Hidayet Hanım’ın yerinde aslında E. Mahçupyan’ın durması gerekirdi. O, neden orada durmadığını ironik bir dille köşesinde önceki gün yazdı ve Hidayet Hanım gibilerin neden orada bulunduğunu da anlatmış oldu:
 “Bugüne dek Hrant’la ilgili (...) bana yüzeysel ve hamasi gelen yüzlerce yazıyla karşılaşmaktan sıkılmıştım ve hâlâ da sıkılıyorum. Bir insanın yüceltiliyor gibi yapılırken, zihninin ve yüreğinin boşaltılması, onun yerine olumlu olduğu düşünülen klişelerin konması bana uzun zaman kötü niyet örnekleri gibi gözüktü. Sanki öldükten sonra içi doldurulan bir tür nadide av hayvanıymış gibi, Hrant’ı şekle indirgeyenleri, onu kendi hayatlarının manevi süsü haline getirenleri gördükçe rahatsız oldum. Hele bazılarının onun hatırasını kendileriyle ilişkilendirip, allayıp pullayıp bir tür kariyer rantına dönüştürmeleri, birer parazit gibi o içi doldurulmuş nesneye yapışmaları utanç vericiydi...”
Mahçupyan, daha önce de  “Hrant’ın Parazitleri” diye yazmıştı. Bilmiyorum Hrant’ın  “kullanılması”nı ailesiyle konuştu mu? Kabul ettiremediği için mi içini dökmek, ne söylesem kâr etmiyor demek istedi? Devam ediyor:
“Bu alanda kötü niyetin, kişiliksizliğin, ahlaki zafiyetin azaldığını hiç düşünmüyorum. Ama arada geçen zamanda ben de olgunlaştım. Hrant’ın algılanma ve ‘kullanılma’ biçimine daha esnek yaklaşmaya başladım. Bu yapaylığın ardında bir çaresizliğin, onun da ardında ufak bir trajedinin yattığını hissettim. Beni öfkelendiren, Hrant’ı gerçekte tanımayan, hatta bu konuda kendi hayal güçleri ve önyargıları dışında fazla bir bilgiye sahip olmayan birçok kişinin kendilerince Hrant ‘güzellemesi’ yapmaya soyunmasıydı. Burada tersine bir ilişki vardı sanki: Güzelleme yapmaya karar verilmiş ve ona uygun bir Hrant aranmış gibiydi... Oysa Hrant için güzelleme gerekmezdi. (...) Hüznünü ve neşesini basitçe resmetseniz yeterdi...” (Etyen Mahçupyan,“Olgunlaşma”, Zaman, 20 Ocak 2013)
Bana saldıranlar, önce en yakın arkadaşının yazdıklarını okusunlar ve üzerinde bir daha, bir daha düşünsünler. Ben, biraz köşeli yazdım ama farklı bir dil kullanmadım.

(Yeni Çağ gazetesinden alınmıştır)