Çukurca'daki Geçimli Karakolu'na yapılan saldırıda üç askerimiz şehit düştü. Yürek parçalayan manzaralar.
Uzman Çavuş Kâmil Çelikkaya'nın cenazesi Ankara'da Kocatepe Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra toprağa verildi. Er Hakan Oktay'ın cenazesi Ordu'da, Yaşar Karadağ'ın naaşı ise Diyarbakır'da defnedildi. İnsanı irkilten bir ayrıntı: Şehitlerin kimlikleri ancak DNA testleriyle tespit edilip, son yolculuklarına uğurlanmış. Bu üç asker, saldırı anında mevzide nöbet tutan askerler. Saldıran PKK'lılar engeli uzun namlulu silahlarla aşamayınca roketatar kullanmış. Şehitlerimizin bedenlerinin paramparça olması bu yüzdenmiş.
Aynı saldırıda üç PKK'lının bedenleri, kimlik tespiti için morga kaldırılıyor. Herkesi şoke eden bir manzara ortaya çıkıyor. Üzerlerinde el bombaları bulunan bu üç kişi, 16-17 yaşlarındaki kız çocukları. 16-17 yaş, hele kız çocukları için bu hazin tabloya hiç uymuyor. Hangi politika, hangi ideoloji, hangi savaş?.. Bu üç cansız bedenle bu kavramları yan yana koyabilir misiniz? Kim bilir belki de, bedenleri paramparça olmadan önce üç şehidimizin durdurduğu grubun içindeki üç kişidir, bu kız çocukları.
AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, "Devlet fazla adam öldürdüm diye sevinemez." diyor. Bu sözlerde bir miktar serzeniş var. "Öldürerek bu işleri bitirmek mümkün değil." diye ekliyor. Dengeyi, durumu "karşılıklı bir çatışma" olarak tanımlayarak kuruyor. Olaya, sözlere ve maksada takılmadan, Ensarioğlu'nun ikazı üzerinde dikkatle durmak lazım. 30 yıldır Türkiye, PKK terörü ile boğuşuyor. Bu süre zarfında çok şey değişti. 80'li yılların sonlarında "Anadolu'dan Görünüm" programında PKK'lıların cansız bedenleri TRT aracılığıyla teşhir edilirdi. Herhalde birileri bu manzaranın caydırıcı olacağını düşünmüştü. Bugün, PKK'lılarla girilen çatışmalarda "ölü ele geçirmek" tabiri yerine "etkisiz hale getirildi" deniyor. Baskının, yıldırmanın, korkutmanın yerini şefkat ve ikna çabaları alıyor. Bu, bir devlet politikası. Devlet, artık PKK'lı öldürdüğü için sevinmiyor.
Sadece devlet değil. Değişen çok şey var. Şehit cenazeleri artık bir siyasî mitinge dönüştürülmüyor. Halk öfke seli içinde sokağa dökülmüyor. Vakar ve teenni içinde davranıyor. Kürtlerle PKK arasındaki çizgi giderek kalınlaşıyor.
Sonuç? PKK'nın marjinalleşmesi. "Şemdinli provası" bu marjinalleşmenin canlı ve somut bir kanıtı. Şemdinli'de tam iki hafta devam eden çatışmalar, yavaş yavaş vuzuha kavuşuyor. PKK, "halkla birlikte" bir denemeye girişmiş. Erken istihbarat ve güvenlik birimlerinin seri önlemleri PKK'nın amacına ulaşamamasında çok etkili olmuş. Ama belki daha önemlisi, Şemdinli halkının PKK'nın verdiği rolü oynamaya yanaşmaması olmuş. Hakkâri Valiliği'nin açıklaması bu durumu açık şekilde yansıtıyor. Mao'nun tabiri ile PKK'lılar "sudaki balık misali" halkın arasına gizlenmeyi başaramamış. Halkı seferber edememiş ve eyleme ortak koşamamış.
PKK'nın Şemdinli saldırısı çok iddialı, çok cüretkâr bir plandı. Başarısı, halktan alacağı desteğe bağlıydı. Başarısızlık, bu desteğin alınamayışının tek başına kanıtı. Alan hakimiyeti tezi, halkın canlı kalkan olarak kullanılması ve "halk ayaklanması" projesinin yürürlüğe konulması... Bu iddialı proje çökmüş vaziyette.
İnsan hayatından daha değerli bir politik ideal olamaz. Tersinden insan hayatına saygı, politik idealleri güçlendirir. Devlet, vatandaşını yaşatacak. Onun hayat hakkını neye mal olursa olsun koruyacak. Mecbur kalıp, elindeki silahın tetiğine basanı öldürdüğü zaman da sevinmeyecek. Derin, çok derin bir üzüntü duyacak. Öldürmeye mecbur kalmasının sebeplerini ortadan kaldırmaya çalışacak.
İnsan hayatına değer vermek, politik sorunları çözmenin aracı değil, amacıdır. Vatandaşının hayatı konusunda her hal ve şartta titizlik gösteren devlet, herkesin rızasını kazanır. Devlete başkaldırdığı için öldürdüğü kişinin başında devlet adını verdiğimiz heybetli varlık, diz üstü çöküp, başını iki elinin arasına koyup hüngür hüngür ağladığı zaman, işte o zaman devlet kendisini yaşatacak enerjiyi de, gücü de bulmuş olur. Öyleyse, böyle bir devletin vatandaşları sıfatıyla o üç kız çocuğu için hep birlikte üzülelim.
(Zaman gazetesinden alınmıştır)