CHP kurultayına iki haftadan az bir süre kaldı. Bu kurultayı diğerlerinden farklı kılan bir şey var; ilk kez Kemal Kılıçdaroğlu, iç muhalefetle karşılaşmadan bir kurultaya gidecek.
Ve ilk kez Kılıçdaroğlu imzası taşıyan bir parti yapısı çıkacak.
Artık mazeret dönemi bitiyor.
Ya "yeni" siyaset üretip büyüyecek ya da son iki yıldaki gibi iki arada bir derede kalıp biraz eski biraz yeni deyip idare-i maslahatçılık yaparak yerinde sayacak.
Bu konuda henüz bir netleşme yok. Kürt meselesiyle ilişkili elini taşın altına koyan yeni siyaset geliştirme "umut" yarattı ama sürüp sürmeyeceği belirsiz.
Sadece ortada birkaç ipucu var. O ipuçlarından birini de Kürt meselesine yaklaşım üzerinden CHP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap veriyor:
"Eğer siyaset yapacaksanız bu sorunu izleyerek siyaset yapamazsınız. Olayın üstüne gideceksiniz. Efendim Kandil'i bombalayalım. Bombalıyorsunuz 20 - 30 senedir. Bu işten bir şey çıkmıyor. Bu konuyu konuşalım, tartışalım diyor bizim Genel Başkanımız. Siyasetin görevi sorun çözmek, sorunu izlemek değil ki."
Anlaşılan Yeni CHP, eski CHP gibi sorunları "izleyerek" değil üzerine giderek çözmeye çalışacak.
Peki, aynı anlayışı yeni kadroların oluşmasında da görebilecek miyiz?
CHP'nin bundan sonraki yolculuğu bu soruya kurultayda verilecek cevapla yakından ilişkili...
Önümüzdeki kurultayda bir genel başkan sorunu yok ama Parti Meclisi'ne girecek isimler üzerinden daha şimdiden "derin" bir kuşatma hareketi başladı.
Herkes kendi kafasındaki CHP'ye uygun siyasi aktörleri pazarlama derdinde... Kimse, "Artık genel başkan kendi çalışabileceği kadroları seçsin, sorumluluğu da üstlensin" demiyor. "Küçük olsun benim olsun" mantığı hâlâ CHP çevresinde prim yapan bir anlayış.
Birkaç gündür CHP kulislerinde dile getirilen "yeni" isimleri izliyorum. Aralarında Uğur Dündar'ın da bulunduğu bu "yeni" isimlerle, CHP'de bugüne kadar görev almış eski isimler arasında doğrusu "siyaseten" bir fark yok.
Üstelik CHP, eski Türkiye'nin aktörleriyle gidebileceği en üst noktaya ulaştı. Şimdi yapması gereken Türkiye toplumunun temel sorunlarına dokunan o konuda fikir sahibi olmuş "yeni" siyasi aktörleri ön plana çıkartmak.
Bir anlamda derdi, evrensel sosyal demokrat siyasetin 2012 Türkiye versiyonunu üretebilecek siyasi aktörleri bünyesine katmak olmalı.
Bu ne içindeki Kemalist-ulusalcıları, ne de eski merkez sağcıları dışlamak anlamına geliyor. Aslında mevcut CHP yönetimi, parti içinde "azınlık" olan ama sesi yüksek çıktığı için sert muhalefet yapıyor görünen ve CHP'yi dar bir alana sıkıştıran "kaba ulusalcılar"la arasına bir mesafe koydu ama henüz kendi siyasi rotasının adını koymadığı için bu mücadele bitmiş görünmüyor.
Kurultayda yeni siyasi rotayla ilgili belirsizlik giderilir ve "CHP sorun üreten partiden sorun çözen partiye" dönüşürse bir şansı var. Aksi halde işi zor.
Celal Doğan ve Ali Özcan niye dolaşıyor?
Bu arada İstanbul eksenli iki siyasi aktörün Türkiye turu ilgimi çekti. Eski Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan'la en son İstanbul il başkan adayı olup kaybeden Ali Özcan bugünlerde hem de yaz sıcağına rağmen harıl harıl Türkiye'yi dolaşıyorlar.
Trakya turu bitti şimdi Yalova-Bursa hattındalar... Yeni bir siyasi çıkış için nefeslerinin yetmeyeceğini biliyorum.
Peki, niye dolaşıyorlar?
CHP'nin "bir bileni" Gürsel Erol bilir mi acaba?
(Sabah gazetesinden alınmıştır)