YARGITAY, cemevlerinin ibadethane olmadığına karar verdi.
Karar, inkılap kanunlarına uygun, fakat vicdana ve evrensel hukuka aykırıdır.
Olay özetle şöyle: Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği kuruluyor, bunda sorun yok... Fakat dernek tüzüğünde, “Alevi inanç ve ibadet merkezleri olan cemevleri” kavramı vurgulandığı gibi, derneğin amacının “imar planlarına göre ibadethane yeri olarak ayrılmış yerlerde” cemevleri yapmak ve yaptırmak olduğu da belirtiliyor.
Savcılık bunu inkılap kanunlarına aykırı bularak dava açıyor... Mahkeme ise cemevlerinin “yüzyıllardır Alevilerin ibadet yeri olarak toplumca kabul edilmiş” kurumlar olduğu şeklindeki bir ‘sosyolojik’ gerekçeyle davayı reddediyor...
Kanun engeli
Yargıtay iki kanuna dayanarak mahkemenin kararını bozdu: Tekke ve türbelerin kapatılmasına ve şeyhlik, dedelik gibi unvanların yasaklanmasına dair 30 Kasım
1925 gün ve 677 sayılı kanun... Ve onun uygulanması niteliğindeki Diyanet İşleri kuruluş ve görevleri hakkındaki kanun...
1925’te tekkeleri kapatan kanunda, cami hizmetleri Diyanet’e bağlanmış, camiden başka bütün ibadet yerleri ile “şeyhlik, dervişlik, müridlik, dedelik, seyyidlik, çelebilik, babalık, emirlik...” gibi kurum ve unvanlar yasaklanmıştır.
Peki kiliseler? Onlar Lozan’ın ve Lozan’dan önceki Osmanlı antlaşmalarının garantisi altındaydı. Hatta, Atatürk hilafetin ardından patrikhaneleri de kaldırmayı düşünmüş, fakat Lozan hükümleri karşısında tabii dokunmamıştı.
AİHM’ye gitmek...
Dün gazetelerde Cem Vakfı Başkanı Sayın İzzettin Doğan’ın sözlerini okuduğumda içim yandı: Doğan, çözümün uluslararası hukukta olduğunu söylüyordu!
Gayrimüslim vatandaşlarımızın ibadethaneleri uluslararası hukukun koruması altındaydı, o zamanki hukuk anlayışı öyleydi...
Bugün Alevi vatandaşlarımızın cemevleri için ümitlerini AİHM’ye bağlaması hepimiz için utanılacak bir şey değil midir? Sadakatle bağlı oldukları Türkiye
Cumhuriyeti’nin hukuk sistemi, yollarını kapatınca ne yapsınlar?!
Ey muhafazakâr iktidar
Makedonya’da, Kosova’da, Arnavutluk’ta, Saraybosna’da “baba”ların, “dede”lerin tekkelerini, dergâhlarını derin bir hissiyatla ziyaret etmiyor musunuz? Destek vermiyor musunuz?
Niye Türkiye’de gözlerinizi kapatıyorsunuz?!
Ben o tekke ve dergâhlarda, 12 dilimli kavuklarıyla nur yüzlü “baba”ların, “dede”lerin elini öperken deruni bir vecd hissederim.
Cemevlerini onaylayan mahkeme kararında, “yüzyıllardır Alevilerin ibadet yeri olarak toplumca kabul edilmiş” diyor ya, tekke, dergâh anlamındadır bu. Türk Dil Kurumu sözlüğünde 1985’ten önce cemevleri diye bir kelime yoktu. Kavramlar yasak olunca, ne yapsınlar, cemevi dediler ve yerleşti bu kavram.
Hukuken ne yapılabilir?
Çözüm için samimi gayret sarf eden Devlet Bakanı Faruk Çelik de din hizmetlerini camiyle sınırlayan “inkılap kanunu” engelinden bahsetmişti. Kanun hükümleri karşısında Yargıtay da başka türlü karar veremezdi. Yargıtay katında elbette kanunlar sosyolojiden önce gelir. Fakat kanunları sosyolojiye uydurmak da Meclis’in görevidir.
Öneriyorum; AKP ve CHP birlikte bu kanunu değiştirin! Anayasa’da değiştirmeye engel yoktur. İlk değiştiren İnönü olmuştu zaten.
Bu hakkı AİHM’nin vermesi Türkiye’ye ayıp olmaz mı?
Hatta iç hukuk yollarında hâlâ imkânlar var: Mahkeme direnirse, Yargıtay Genel Kurulu AİHM içtihatlarını üstün tutan bir karar verebilir... Anayasa Mahkemesi, “bireysel başvuru” yürürlüğe girdiğinde, cemevlerini ibadethane olarak onaylayabilir.
Fakat en doğrusu, bunu TBMM’nin yapmasıdır.
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)