Eski Cumhuriyet’çi bir dostum, “Benim umum neşriyat müdürü dalga mı geçiyor?” diye bana sordu. Cumhuriyet’te geçirdiği günleri hayli neşeli bir dille kitaplaştıran eski yayın yönetmeni, önceki gün, Milliyet’te, son haftanın popüler tartışmasına Cemaat’in gücünü irdeleyen bir yazıyla katkıda bulundu.

 

Cemaat’in gücünü futboldan biliyormuş...

 

Siz de şaşırdınız, değil mi? Şaşırmayın. Aslında Cemaat’in futbola ilgisinden değil de organizasyon yeteneğinden söz ediyor... En iyisi okuyalım:

 

“Futboldan. Evet öyle. Yurtdışındaki organize halleri çok iyidir. 2008 yılında Avrupa Futbol Şampiyonası’nı izliyordum. Türkiye yarı finale kalmış, Basel’de Almanya’yla oynayacaktı. Oteller, pansiyonlar doluydu. Yer bulamıyordum. Cemaatten bir meslektaşımı aradım, derdimi anlattım. Çok geçmedi cep telefonum çaldı, birkaç saat içinde yatacak yer bulunmuştu Basel’de...”

 

Benzer bir olayı daha sonra da yaşamış, ama bu defa Durban ve Cape Town’daki (Güney Afrika) otellerde Cemaat yer bulamamış... “Sonunda beni her iki şehirde de Gülen Cemaati okullarının yurtlarında misafir ettiler” diyor...

 

Yazısını “Bakalım, önümüzdeki haziran-temmuz aylarında Polonya ve Ukrayna’da yapılacak Avrupa Futbol Şampiyonası’nda yolum yine onlara düşecek mi?” dipnotuyla bitirmiş yazar...

Dostum “Başka örnekler de vermiş” itirazımı dinlemedi, “Şaka gibi” dedi ve ekledi: “Öyle bir durumda kaldığımda Google üzerinden arama yapıyorum, bir yerlerde bir oda mutlaka çıkıyor...”

 

Hayli değer verdiğim bir yazara dokundurmasına biraz da “Cumhuriyet’te neler oluyor?” sorusuna en iyi cevabı ondan alabileceğim düşüncesiyle tahammül ettim. Aramasının sebebi de dünkü yazımdaki bir yanlış anlamayı düzeltmekmiş...

 

“Sen sol kökenden gelmediğin için o kesimde fraksiyonların nasıl doğduğunu, ittifakların nasıl kurulduğunu bilmiyorsun. Solda her zaman iki belirgin fraksiyon olmuştur. Moskova ilham kaynağı iken birileri Çin’i keşfetti sözgelimi... TİP kuruldu, karşısına Milli Demokratik Devrimciler çıktı. Birileri ‘Bütün dünya işçileri birleşin’ sloganı altında evrenselliği savunurken, başkaları Marks’tan ‘Asya Tipi Üretim Tarzı’ tezini keşfedip “Biz farklıyız” diye karşılarına dikildi.”

 

Anladım. Sürekli devrim sürekli ihtilâf doğurmuş, ihtilâflar da fraksiyonları... “Gazete şimdi böyle bir karmaşa yaşıyor” dedi dostum. CHP’den umut kesmişler. Hükmü şu oldu: “Arayış içindeler...”  

Kimse henüz ‘AKP’ci’ olmamış, kimse de ‘Cemaatçi’; “Ancak” dedi dostum, “İki tarafa da ilgi büyük. Bu da gazetenin yayın politikasına yansıyor. İzlenen dengeli politika ise bazıları bayağı dogmatik olan yazarların öfkesini davet ediyor.”

 

Mustafa Sönmez bir süredir Cumhuriyet’te yazıyor, ama son tartışma başladığından beri gazetesinin yayınlarını beğenmediğini, bir yazısında manşetleri ‘sade suya tirit’ gördüğünü yazarak ilân etti. Köşe yazarları doğru tespitlerde bulunuyorlarmış, ama...

 

Ben de Mustafa Sönmez’in ismen övdüğü yazarlardan birinin ‘AKP’li’ mi olduğunu -yazdıklarından hareketle- sorguladım dün... Ak Partilileri temel tercihlerde ‘anti-emperyalist’, İsrail ile mesafeli, ABD’nin politikalarına direnir buluyor da ondan...

 

Geç kalmış bir keşif belki, ama yine de Cumhuriyet’te çıkması sebebiyle önemli...

“Hayır” dedi gazeteyi içeriden tanıyan dostum. “Mutlaka birileriyle olan görüş farklılığını iyice belirgin hale getirmek için yazılmıştır o yazılar; muhtemelen yeni bir kırılma yaşanmış ve iki cephe oluşmuştur. Eski günlerdeki gibi. Biri diğerine üstün gelebilmek için kullanıyordur son olayın değerlendirmesini...”

 

Ne sebeple olursa olsun, Cumhuriyet’in geldiği noktayı ilginç buluyorum ben.

 

Davos tepelerine yaptığım son seyahat geldi aklıma. O sırada yazdığım gazete Dünya Ekonomik Forumu’nda önemli gelişmeler bekliyordu ve eski bir Davosçu olarak dağa tırmanmak bana düşmüştü. Otelleri yokladım; toplantılara yakın yerlerde oda bulamadım. “Bizimle kal” teklifi Zaman adına Davos’a katılanlardan geldi. Birlikte bir dairede kaldık.

 

Ekleyeyim: Google-öncesi bir dönemdi.

(STAR)