Ömer Öztürkmen, Batı'nın “bilimciliğinin” âdeta bir putperestliğe dönüştürülmesine karşı çıkar, metafiziği öteleyen bilim anlayışının sıkıntılarına dikkat çeker.

Bundan yaklaşık 15 yıl önce aramızdan ayrılan merhum Ömer Öztürkmen ile 1980 öncesi tanışma sayesinde başlayan ve çalışma hayatının gerektirdiği mesai içerisinde aynı odaları paylaşmayla vefatına kadar devam eden 30 yıllık bir müddet geçirdim...

Bu safhada yaşananlardan, hatıralardan bahsetmeyeceğim. Bu yazıda Ömer Öztürkmen’in yaşadığı dönemde siyasi ve kültürel olaylara nasıl baktığını, dünyadaki akademik ve teknolojik gelişmeleri ülke gündemine nasıl yansıttığını bir nebze olsun hatırlatacağım.  

Türk milletinin yaşamakta olduğu problemlerin temelinde çok ciddi bir zihniyet meselesi bulunduğuna, bir zihniyet inkılabı gerçekleştirmeden diğer milletlerle olan mücadelelerde şansımızın olmayacağına, dünyanın en üstün vasıflı ilim adamlarını ve sanatçılarını yetiştirmeden parlak bir istikbalden söz edemeyeceğimize yazılarında, sohbetlerinde ve kitaplarında dikkat çeken şair, gazeteci, yazar, siyaset adamı ve mütefekkir Öztürkmen, 1929 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Kerküklü şair Mehmet Rasih Bey, annesi yine Kerküklü bir şaire olan Şeyh Rıza'nın kızı Rabia Hatun’dur. İlkokulu İstanbul ve Kerkük’te, orta ve yüksek öğrenimini ise İstanbul’da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden mezun oldu.

 1951 yılında “Tanrıdağı” dergisi ile gazetecilik mesleğine adımını atıp çeşitli mecralarda çalıştıktan sonra 1985’ten vefatına kadar Türkiye gazetesinde köşe yazıları yazdı.

 Öztürkmen, 1 Kasım 2010 günü İstanbul'da vefat etti.

TÜRKİYE ÇATISINDA TOPLANDILAR

Ömer Öztürkmen “Biz, Bâbıâli mensupları, birbirimizle hiç ama hiç geçinemeyiz. Fikrî ayrılıklar anlaşılır, bilinir. Ancak aynı kitleye hitap eden (milliyetçi muhafazakâr) bizle, bir gazete çıkarır; sonra birbirimizle tartışarak, kavgalaşarak onu batırırız. Enver Abi (Ören) bizi bir çatı altına topladı. Bu bile tek başına bir muvaffakiyettir, başarıdır” der.

 Dolayısıyla Öztürkmen'i anarken o ve diğer sağ kalemlerin bir arada olmalarını sağlayan merhum Enver Ören Ağabeyi de rahmetle anmak gerekiyor.

Huseyin Sarikoc Omer Ozturkmen

GAZETECİ ÖZTÜRKMEN

Yazar Gabriel Garcia Marquez, “Gazeteci, yaşadığı çağın şahididir” der. Bu, tam da Ömer Öztürkmen ağabeyi ifade eden bir sözdür.

Çünkü 1950’de çok partili hayatla başlayan, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 e-Muhtıra dönemlerini fiilî olarak yaşamış bir gazeteci. 

1985 yılında İnsan ve Kâinat dergisini hayata geçirdi ve o yıllarda dünyadaki en son bilimsel ve teknolojik gelişmeleri ülkemizin fikir hayatına tanıttı. Aynı şekilde, 1989 yılında, İhlas Grubu bünyesinde Bilim ve Teknoloji Vakfı’nın kuruluşunu gerçekleştirdi.

YAZAR ÖZTÜRKMEN

Öztürkmen, yazılarında, komünizm, materyalizm vs. gibi “la-dinî” anlayışlardan toplumumuzun çok büyük sıkıntılar çektiğini ifade eder. Ayrıca, Batı'daki bilimsel gelişmenin temelinde Müslüman bilim adamlarının çalışmalarının temel teşkil ettiğine işaret eder. İbn-i Heysem ve İmam-ı Gazali hazretlerinden misaller verir. İslamî manada vahdaniyeti ve vahyi tanımayan Batı bilim anlayışının çarpıklığını, temel yanlışlarını ortaya koyar.

Batı'nın akılcılığının ve bilimciliğinin âdeta bir putperestliğe dönüştürülmesine karşı çıkar. Ve günümüzde yaşanan sıkıntıların, buhranların, sadece akla dayanan, maddeci, ruhsuz ve metafiziksiz bilim anlayışından kaynaklandığına dikkat çeker.

SİYASET ADAMI ÖZTÜRKMEN

Öztürkmen, 1965’te Adalet Partisi’nden Bursa Milletvekili seçilmiş, Avrupa'da ülkemizi temsil etmiş ama daha önemlisi siyasetin şekillenmesine, 80 öncesi milliyetçi camianın bir araya gelerek hükûmet kurma çalışmalarına öncülük etmiştir. Ömer Abi 1975’te Ortadoğu gazetesinin Ankara bürosunda Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan'ı ilk defa bir masa etrafında topladı. Bu toplantıdan yaklaşık bir ay kadar sonra 1. MC Hükûmeti kuruldu.

Ömer Ağabeyin birkaç konudaki fikirleri ise şöyle...

BATI: Romalı Krallar ve zenginlerin toplantı ve düğün törenlerini aydınlatsın, ışıklandırsın diye, zenci kölelerin diri diri yakıldığı bir yerdir Batı… II. Cihan Harbi’nde 50 milyon insanın kanına girmiştir. Hiroşima ve Nagazaki’nin yanı sıra, Balkanlar ve Kafkaslarda yaşanan insanlık dramlarının sebebi Batı medeniyetidir. Bize düşen, Batının maddeciliğinden kaynaklanan o çirkin yüzüne kapılmamak ve insanlığa hizmet eden yüzünü görmektir.

EĞİTİM: Kendi mukaddesatına düşman, kendi kültürünü diri diri gömmeğe kalkan yarı-aydınlarımız, yaklaşık 150 yıldır uygulanan çarpık, taklitçi eğitim sisteminin bir ürünüdür. Bu bakımdan, eskiyi inkâr etmek, geçmişin mirasını reddetmek “Cumhuriyetçi aydın” olmanın bir şartı idi.

GÖZYAŞI MEDENİYETİ

İnsani ve manevi değerler perspektifinden, Batı medeniyetine daima çok ciddi eleştiriler getiren Ömer Ağabey, bu medeniyetin son iki asırdır dünyaya hâkim olmasını ve başta Türkler olmak üzere, bütün İslam toplumlarının, onların bilim ve teknoloji seviyesinin gerisinde kalmış olduğu keyfiyetini kabullenmek istemezdi. “Gözyaşı Medeniyeti” adlı kitabında Batı medeniyetine İslamî eleştiriler yönelten Ömer Ağabey, daha sonra yayınlanan kitaplarında da çağdaş bilim ve teknolojideki gelişmelerin yanı sıra kendi tarihî ve millî birikimlerimizi kullanarak Batılı ülkeler karşısındaki geri kalmışlığımızdan kurtulmamızın nasıl mümkün olabileceği üzerinde önemli fikirler ortaya koymuştur.

Her vesile ile Batı biliminin, felsefesinin ve teknolojisinin dayanağı olan ilkelerin ve metotların kökenlerinin Müslüman âlimlerin çalışmalarında olduğunu hatırlatan Ömer Ağabey, Batılı toplumların, İslam’ın asıl kaynağı olan “vahiy” ile tanışmamış olmasını hayretle ve esefle karşılar ve bu durumun materyalist Batı insanının mücerret tefekkürden mahrum olmasına bağlar. İslamî vahyi anlayamayan Batı’nın, eşyanın ancak bir yüzünü bir ölçüde kavrayabildiğini, diğer yüzünden haberdar bile olamadığını ifade eder. Böylece Batı’nın pozitif bilim anlayışının metafizik gerçeklere kapalı kaldığını düşünürdü. Başta kuantum fiziği, yüksek enerji fiziği ve çekirdek fiziğinde olmak üzere, fiziğin hemen her sahasında son dönemde meydana gelen gelişmelerin, maddenin, fizik gerçekliğinin ötesinde, “madde ve anti-madde” gibi, bir de fizikötesi bir gerçekliğinin bulunduğunu gösterdiği hâlde, Batılı bilimcilerin, metafiziğin kaynağı olan vahyi tanımamaktan kaynaklanan bir algı sorunu yaşadıklarını ve meseleyi yeterince kavrayamadıklarını bildirir.

Hakikatin hem fizik ve hem de metafizik boyutlarına vukufiyeti ifade eden “ilim” ile sadece fizik dünya ile ilgilenen “bilim” arasında çarpıcı karşılaştırmalar yapan Ömer Ağabey, imansız bir akılla ortaya konan bilim ve teknolojinin bir gayesinin olamayacağına işaret eder. Batı biliminin, insanın nefsini merkeze almış olmasını da eleştiren ve asıl yapılması gerekenin, insanın ruhunun merkeze alınması olduğunu söyler.

İnsanlığın tüm entelektüel birikiminin, kendisinin “ruh kahramanları” adını verdiği Müslüman şahsiyetler üzerinden geleceğe aktarıldığını düşünen Ömer Ağabey, vahyi doğrudan Hazreti Peygamberin ağzından işiten Sahabelerin bu manadaki ilk ve en önemli insanlar olduklarına, bu silsilenin günümüze kadar kesintisiz olarak devam ettiğine vurgu yapar.

ZİHNİYET İNKILABI

Türk milleti ve tüm Müslüman toplumlar olarak tarih boyunca rekabet ve mücadele etmek durumunda olduğumuz Batı dünyasındaki olan biten her şeyi doğru anlayabilmemiz ve onların karşısında üstün bir duruma gelebilmemiz için, ciddi bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız olduğunu ısrarla dile getiren Ömer Ağabey, Batı medeniyetinin tüm fikrî ve felsefi temellerine inmek, onu anlamak ve eleştirmek için büyük çaba sarf etmiştir.

“Zihniyet İnkılabı” adlı kitabında, imanı olmayan laik bir aklın, insanlık için hayırlı sonuçlara ulaşamadığını göstermeye çalışır, Batı’nın maddeye dayalı tek (fizik) boyutlu medeniyet paradigmasına karşı, Müslümanlar olarak, vahiy merkezli çift boyutlu (fizik ve metafizik) yepyeni bir medeniyet paradigması ortaya koymamız gerektiğini savunur. Bunun için, Batı’nın, aslında geçmişteki İslam âlimlerinden almış olduğu ve günümüze kadar başarı ile riayet ettiği ilkeleri ve kullanageldiği metodolojiyi iyi anlamamız ve kullanmamız gerektiğini anlatırdı.

Öncelikle, kendisinin “ilim zihniyeti” adını verdiği bu zihniyetin İslam toplumları tarafından kazanılması gerektiğini söyleyen Ömer Ağabey, Türk milletinin bu konuda öncülük yapabilecek potansiyele sahip olduğunu ifade ederdi.

O, Tanzimat döneminden itibaren milletimize ve özellikle de aydınlarımıza musallat olan toplumsal hastalıkları irdeler, bu hastalıklardan kurtulma yollarını yazılarında tartışırdı. Özellikle İttihat ve Terakki dönemi olmak üzere, 19. ve 20. yüzyıllarda yetişen aydınların Avrupa’dan, her ikisi de o zamanlar için artık Batı medeniyetinin geçmişinde kalmış olan “pozitivist felsefe”yi ve “bilim-din” çatışmasını Türkiye’ye ithal etmiş olmalarından yakınır; Avrupa’da Orta Çağ dönemindeki bilimi kendi tekelinde tutmaya çalışan Kilise kurumuna benzer bir yapının İslam toplumlarında mevcut olmaması sebebiyle, özellikle bilim ve din arasındaki çatışma vakıasının, İslam toplumlarında yerinin olmadığını ifade ederdi.

Laikliğin ülkemizde âdeta bir din hâline getirilmiş olması, din ve bilim atışması, ilmi metodolojiye sahip olmayışımız ve ilkesizlik gibi toplumsal hastalıkların varlığından geçinen ve ülkemizde “aydın” denilen bir kesimin milletin gerçekleri kavramasına imkân vermediğinden yakınır, millet olarak bu tür engelleri aşmadan hiçbir şansımızın olmayacağını dile getirirdi.

BİLİMDEN DAMLALAR

“Bilimden Damlalar” adlı kitabında topladığı yazılarında bilim ve teknolojinin, toplumların güçlenmeleri ve diğer toplumlarla rekabet edebilmelerindeki önemi üzerinde duran Ömer Ağabey, Türk milleti olarak, son dönem Batı felsefesini ve özellikle de kuantum mantığını çok iyi kavramamız gerektiğini savunur. Kuantum mantığında bir tür metafizik analiz potansiyeli olduğunu kaydeder ve Türkiye’de kuantum fiziğinin bile yeterince bilinmiyor olmasından şikâyet eder.

GELECEĞİN EŞİĞİNDE

20. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin dağılmasında sonra, 25 yıl ara ile yaşanan iki dünya savaşından bu yana dünyada henüz istikrarlı bir milletlerarası denge durumuna gelinemediğini sık sık dile getiren Öztürkmen, “Geleceğin Eşiğinde” adlı kitabında yer alan yazılarında, özellikle Sovyetler Birliği’nin de dağılmasından sonra ortaya çıkan yeni durum muvacehesinde, yakın gelecekte Türk milletini bekleyen muhtemel gelişmeler üzerinde durur. 19. ve 20. yüzyıllarda Türk milletinin, Müslüman halkların ve nihayet tüm insanlığın yaşadığı acılardan hareketle, bundan sonraki yıllarda benzer acıların yaşanmaması bakımından Türk milletinin üzerine düşen görevlere dikkat çeker.

KARINCALARDAN ÖZÜR DİLERİM

Ömer ağabey, “Karıncalardan Özür Dilerim” adlı kitabındaki yazılarında, mensubu bunduğumuz medeniyet dünyası ile ilgili olarak âdeta bir manifesto niteliğinde parça parça “durum analizleri” yapar. Evrensel bir medeniyetin ve tarihî kültürlerden birinin hâl-i pür melâlini, tarihin arka planında yatan bilimsel ve felsefî işaret taşlarını netleştirerek gözler önüne serer.

Dünyaya Türkiye’ye hâkim olan bilimperestliği ve sahte bilimciliği, 20. yüzyılın bilimsel teorileri ve felsefi yaklaşımları ile âdeta teşrih eden Ömer Ağabey, bu durumun arkasında yatan zihniyet kalıplarını acımasızca eleştirir. Özellikle 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında zirveye çıkan bilimperestliğin, aslında “Avrupaperestliğin” bir başka tezahürü olduğunu anlatır. O dönemde, Türk çağdaşlaşmasının ve Batılılaşmasının önderleri konumunda olan Jön Türklerin Avrupa ülkelerindeki gelişmelerin ve özellikle de Fransa’daki fikir hareketlerinin etkisinde kaldıklarını hatırlatan Ömer Ağabey, onların sahip oldukları marazi zihin yapılarını ve entelektüel yönelişlerini gözler önüne serer.

Ülkemizde de hayatın her alanında âdeta kök salan sahte bilimciliğin ve jakoben (tepeden inmeci) tutumların tüm ince ayrıntılarına kadar incelenmesi ve sorgulanması gerektiğini düşünen Ömer Öztürkmen, şartlı ve şartlara göre hareket eden “konjonktürel” aydınlarla Türkiye’nin hiçbir mesafe alamayacağını ve herhangi bir hedefe varamayacağını anlatır.

KÜLTÜR COĞRAFYAMIZIN SINIRLARI

İnanç ve kültür dünyamızın, devlet sınırları ve siyasi bakışla sınırlı olmadığını anlamayanlar, Balkanlar, Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika ile neden bu kadar yakından ilgilenmemiz gerektiğini de anlayamazlar.

Bu anlayıştaki şair, yazar, gazeteci, milletvekili, Ömer Öztürkmen'den bizler çok şey öğrendik ve bundan dolayı kendisini her zaman şükranla ve rahmetle andık, anmaya da devam edeceğiz…