Polemiğe girmekten özenle kaçarım. Kimin ne dediğinden çok "biz ne diyoruz" diye bakarım olaylara...
Bir de okuyucunun, iki gazetecinin tartışmasından çok keyif aldığını düşünmem. Tersine çıtayı düşürür.
Negatif bir elektrik yayar...
Ancak bugün kendi kurallarımın dışına çıkmak istiyorum. Amacım kimseye laf yetiştirmek değil.
Sadece misyonunu yıllarca satır aralarına gizlemeyi başarmış bir beyefendiye birkaç satırla cevap vermek istiyorum.
Hepsi bu!
Altında bit yeniği aramayın!
Eski kaptan dün sütununda döktürmüş:
Milli gelirimiz 10 bin dolar oldu.
Orta sınıf zenginleşti. Ev alıyor, araba alıyor, çocuğunu okutuyor...
Şehirlerimiz gelişiyor, zenginleşiyor. Ülkemiz modernleşiyor.
25 milyon turist geliyor.
Seçimlerimizi özgürce yapıyoruz...
Bunlara katılmamak mümkün değil.
Ancak beyefendi, yüreğimizi yakan PKK terörünü, pusuları, patlayan bombaları, yitip giden gençleri, anne kucağında ölen bebelerin faturasını, ESAD'la bozuşmaya çıkarıyor. Yahu Esad'la bir yıldır ipler gerildi.
Adamlar 30 yıldır kan kusuyor!
Esad, başına gelecekleri önceden görebilsin diye babası tarafından İngiltere'ye GÖZ DOKTORU olmaya yollanırken, PKK Kandil'den Türkiye'ye ölüm timleri gönderiyordu...
Yani Esad'a yüklenme ile bombaların hiçbir ilişkisi yok.
Bunu da en iyi kendisi biliyor zaten.
Ama derdi başka. Bölgenin ABD-İsrail ekseninde kalması gerektiğini yazamadığı için, kendi milli çıkarlarımızın peşine düşmeyelim diyemediği için "Türkiye'nin bölgede ne işi var" yaygarasını yapıyor! "Bize ne?" diye sorarak Davutoğlu'na saldırıyor!
Yazısını da ABD'den daha mı büyüksün sözüyle bitiriyor!
Bunları kim söylüyor?
Logosunda "Türkiye Türklerindir" yazan gazeteyi yıllarca yöneten isim... Yine hem kendini, hem misyonunu gizleyerek.
Hakkını teslim etmeliyim.
Önceden bu işleri daha estetik yapıyordu.
Yaşı ilerlediği için artık "açık" veriyor! Belki İtalyan gözlüğünün arkasından Türkiye'yi göremiyor ama biz onu rahat seçiyoruz!
Dikkatli baktığımızda hem onu, hem de daha önceki İNCİLERİNİ çok net görüyoruz:
Tezkere öncesi... "Türkiye, ben bunun dışında kalacağım dediği taktirde, 50 yıl bedelini ödemek zorunda kalabilir"
Tezkere sonrası... "Türkiye'nin içine düşeceği ekonomik krizin sorumlusu kim olacak?" diye yazıyordu...
Gazetesiyle ve yüklendiği misyonla yıllarca bunu yaptı.
Kırmızı-Beyaz logo ile sadece Türkiye'ye bir yararı olmadı!
Tezkere öncesi "ABD ile Irak'a girelim" diye ağzına geleni söyleyen İzmirli göçmen çocuğu dün, "ABD'nin, Bağdat'taki sütten ağzı öyle yandı ki şimdi evindeki yoğurdu bile üflüyor" dedi...
Virajı yine muhteşem almıştı anlayacağınız...
Ne kadar usta bir pilot olduğunu anlamaya yaracak küçük bir not daha... "...iddiasızlık Türkiye'ye yakışan bir millet karakteri değil.
En azından 700 yıllık tarihimiz bize buna öğretti.
En zayıf olduğumuz yıllarda bile iddiamızı kaybetmemeye çalışmıştık.
Şimdi kendi kendime soruyorum. Acaba 700 yıllık bu karakterimizden vaz mı geçiyoruz? "Yurtta sulh, cihanda sulh'' şiarını bu kadar kötü mü tercüme ediyoruz?
Yine içim burkularak şunu söylüyorum.
Saddam sonrası dönemin ilk kurbanı ne yazık ki Türkiye oluyor. Miadı dolmuş bir diktatör eskisi tarihin karanlıklarına giderken, sanki bizi de kendi cehennemine götürüyor.
Açıkça söyleyeyim.
Ben kendi payıma, Türkiye'ye böylesine vasat ve dar bir elbisenin giydirilmeye çalışılmasına isyan ediyorum.
Çünkü bunu kabullenmenin, bütün çocukluğum, gençliğim boyunca aldığım tarih bilincini inkar anlamına geleceğini biliyorum. O nedenle henüz yaşamadığımız 10 yıla değil, kolektif hafızamızdaki 700 yıla bakmayı tercih ediyorum."
Yıllarca kimin yaptığı gazeteyi okuduğunuzu anladınız mı?
Her İzmirli'yi kendinizden sanmayın...
Malzeme çok.
Hem de herkesi ikna etmeye yarayacak kadar ...
Yeter ki isteyin...
Biz buradayız...
(Takvim gazetesinden alınmıştır)