TSK’nın sitesinden kaldırılan utanç belgesi umarız zihniyetlerden de kalkar.
Evet, O muhtıra ki nice dostlukları bitirdi!.. O muhtıra ki, kimlerin aslında tatlısu demokratı olduğunu fark ettirdi.
Fakat gene o muhtıra sayesinde ki, binlerce yürek bir olup sokaklara taştı ve “27 Mayıs’ta giydirilen deli gömleğini bu ülkeye bir daha giydiremezsiniz” diyerek tek yumruk oldu. O muhtıra ki, aslında aklımızı başımıza getirdi. Bu lekenin izleri hemen geçer mi, bilmiyorum; ama değil mi ki TSK bayram arefesinde önemli bir adım atıp hatasından döndü, bu millet kindar değildir, samimi olduklarına inanmaya başladıklarında affetmek için hazırdır.
***
Bayram bayram size yeniden bu utanç vesikasında neler yazıyordu hatırlatması yapacak değilim. Muhtıra TSK’nın sitesinden kalktı ancak belleklerimizden kalkmadı henüz. Belleklerimizden kalkması TSK’nın bundan sonra atacağı olumlu adımlara bağlı. Acelemiz yok, seksen yıllık zihniyetin ne bir gecede değişmesini bekliyoruz ne seksen günde devrim yapıp yenilenmelerini. Ben Necdet Özel komutanlığındaki TSK’nın bu tavrını, bayramın güzel duygularıyla millete saygı anlamında toplumsal barışa yönelik atılmış bir adım olarak görüyorum. Bir adım atıldı, bir kapı aralandı ama henüz o kapılar sonuna kadar açılmadı.
Evet, Sayın Abdullah Gül ilk kez “Başkomutan” olarak Genelkurmay şeref salonunda tebrikleri kabul etti. “Fetihçi zihniyetin”! arkasında duran birisi olarak duygulanmadım desem yalan söylerim.
Evet, TSK’da başlayan değişim sadece oturma düzeniyle sınırlı değilmiş.
Tamam, Başbakan Erdoğan’ın da bu “utanç vesikasının” TSK’nın sitesinden kaldırılması yönünde talepleri olmuş, ancak ne Koşaner ne Başbuğ Paşalar tınlamamışlar, Necdet Özel’e nasip oldu. Bu bayramı gerçekte Büyük Bayram’ın arefesi olarak görmemin sebebi var.
İşte bu yüzden diyorum ki madem bir adım atıldı, devamı gelsin. Acelemiz yok, üç gün sonra da olur, üç hafta sonra da...
Sayın Özel Paşa, bu sözüm sizedir...
Bir Kürt şairi olan Fegiye Teyran festivalinin olduğu sırada, kucaklarımıza 11 şehit cenazesinin bırakıldığı gün ben de Van’daydım.
İlk kez (ama ürkerek) askeri törenin yapıldığı alana girdim. İtiraf ediyorum, o gün yanımda olan bir bakanımız “sorun çıkmasın” dediği halde şartları zorlayıp içeri girdim. Dört komutanınız geldi, “oraya beni kimin aldığını, niye girdiğimi, ne yapacağımı” öğrenmek için... Başıma toplandıklarında korktuğumu itiraf etmeliyim; sanki ‘düşman hatlarına sızarken yakalanmış bir casus’ gibi hissettim kendimi. Çünkü gördüğüm muamele öyleydi. İlker Başbuğ ile tokalaşırken de yüzünde “nasıl girdin sen buraya” ifadesini gördüm. Şehit cenazelerinin taşındığı tabutlar kadar soğuk geldi o kışla bana... Annelerin bağrından oğullarını alacak kadar “bizden” olan TSK’nın, annelerini askeriyeye almamaları, ordu evlerine almamalarını hiç kabul edemedim. Hukuksuzluğu bir yana bırakın, büyük bir vicdansızlık bu.
Bu ülkede başörtülü kadınların ‘iç düşman’ olarak görülüp ‘sorun’ haline gelmesinin sebebi TSK’dır maalesef. Bu milletin büyük çoğunluğunu ordusuna düşman ettiren bu anlayıştır. Necdet Özel Paşam, size daha büyük bir toplumsal barışı öneriyorum. Başörtüsüyle aranızdaki duvarı yıkın artık. Davet edin bir heyet olarak Genelkurmay’a gelelim... Önümüzde 29 Ekim Cumhuriyet Resepsiyonu var, hadi bir adım daha atın ve bu ülkenin kadınlarına yapılan “eşsiz davetiye” ayıbını da kaldırın ortadan.
Davet edin bizleri... Siz bir adım gelin, biz on adım atmaya razıyız.
Korkmayın.
Hep birlikte güçleneceğiz...