Şırnak Uludere’de 35 genç sivilin ölümüyle sonuçlanan faciada herkes haklı olarak devletin sorumluluğunu sorguluyor.
Olayın ihmal mi, yoksa komplo sonucu mu meydana geldiği çok yakında ortaya çıkar.
Ancak bu konu araştırılıp tartışılırken böyle bir harekata zemini PKK’nın Kuzey Irak’tan gerçekleştirdiği baskınların hazırladığı fazla gündeme gelmiyor.
PKK yıllardır Kuzey Irak’taki üslerinden gerçekleştirdiği baskınlar sonucu yüzlerce asker ve sivilin ölümüne yol açtı.
Dağlıca, Aktütün baskınlarının karşılıklı anlaşma sonucu gerçekleştiği, kimi askerlerin bu baskınları izlemekle yetindiği ortaya çıktı.
Aynı şekilde, kimi askerlerin PKK’ya darbe vurduğu bilinen Heronları düşürme planı yaptığı da ortaya çıktı.
Heronlar’ın örgüte verdiği zarar son dönemde iyice arttı.
Irak’ta bulunan Predator uçakların İncirlik’e konuşlandırılması örgüt liderliği üzerindeki paniği artırdı.
Art arda darbe yiyen örgütte çözülmeler başladı, teslim olan militanlar gizli sığınakların yerini göstermeye başladı.
PKK’nın Türkiye sınırı içindeki varlığı ciddi olarak tehlikeye düştü.
PKK moral ve askeri üstünlüğünü kaybetti.
Bu halk desteğiyle ayakta kalan bir örgüt için ölümcül bir gelişmeydi.
Uludere katliamı örgüte yeni bir soluklanma fırsatı sağladı.
Ayrıca militanlara ciddi zayiat verdiren insansız hava araçlarının kullanımına ciddi bir kısıtlama getireceği de kesin.
Ancak bu durumun bir sonraki karakol baskını veya mayınlı saldırıya kadar süreceği akıldan çıkarılmamalı.
Sorun, PKK’nın Kürt meselesinin çözümünde silahlı mücadele yönteminden vazgeçmemekte ısrarından kaynaklanıyor.
PKK’nın silahlı mücadelesini hala siyasete müdahale aracı olarak kullanan Türkiye içindeki kesimler de bu durumun devamını arzuluyor.
Olan dağ başındaki karakolda nöbet bekleyen yoksul Anadolu gençleri ile 50 lira kazanmak için Kuzey Irak’tan kaçak sigara getirmeye uğraşan Kürt delikanlılarına oluyor.
Görülmesi gereken gerçek, silahlı mücadelenin halklara sadece zarar verdiğinin görülmesidir.
Bunu sağlamak için şu anda sağlanmış bulunan askeri üstünlüğe, demokratik meşruiyet üstünlüğünü de eklemek gerekir.
AK Parti, demokratik açılım diyerek çıktığı yolda bugüne kadar ciddi bir adım atmadı.
Bir yandan sanatta bile terör gören bir İçişleri Bakanı, diğer yanda Kürtlerin her türlü hakkının tanınacağı vaadinde bulunan bir Başbakan Yardımcısı arasında gidip gelen bir iktidarımız var.
Atılması gereken adımlar, bölgenin beklentileri ortada.
Kürtçe yer isimlerinin bile iade edilmemiş olması bu konudaki isteksizliğin bir göstergesi.
Gelinen bu noktada demokratik gelişimin sağlanamaması, örgütün bölgedeki desteğinin öngörülemeyen bir gelecekte devamına imkan verecektir.
Haklarını demokratik yöntemlerle elde etmiş olan bir halkın silahlı mücadeleye hiç sıcak bakmayacağı ise ortadadır.
Uludere’de o insanları ihmal veya kasıt kadar, gerçekleştirilemeyen demokratikleşme süreci de öldürmüştür.
AK Parti, Kürt meselesinin çözümü konusunda halktan açık bir desteğe sahiptir.
Bu fırsatı kullanmak veya kullanamamak ülkenin geleceği açısından kritik bir öneme sahip.
Sadece askeri başarı, ülkenin birliğini sağlamaz.