Uzun bir başlık gibi duruyor değil mi?

Sadece geçtiğimiz hafta, sadece Avrupa kıtası içinde yapılan iki toplantıdan söz ediyorum oysa... Aylardır devam ediyor ve sanki bir o kadar da devam edecek gibi.

Paris’te 6 Temmuz’da Suriye’nin Dostları toplantısı da var. Değişik isimler altında değişik başkentlerde toplantılar düzenleniyor. Ama Beşar Esed’e vız geliyor, Suriye halkı yüzlerle ölmeye devam ediyor.

O da yetmiyor, ne cesaretle olduğu bilinmez, Esed sağa sola diş göstermeye çalışıyor. Uluslararası planda yalnız kalırken, çağdaş dönem Rus Çarları’nın günlük hesaplarının motivasyonuyla verdiği destekten güç buluyor.

Yeni kirli ittifaklara davetiye çıkarıyor Şam yönetimi. Eli kanlı diktatörden halkı adına hayır göreceğini sananlar var maalesef.

Esed, Doğu cephesinde kirli hesaplarla örülü şark kurnazlığına oynarken, Batı’da da çok farklı bir fobiye oynuyor. Esed’e suni teneffüs yaptıran maalesef Batı’nın genlerine işlemiş İslamofobi’dir.

Arap Baharı diye adlandırdıkları sürecin Ortadoğu ve Kuzey Afrika halklarında varolan İslami hassasiyetleri hesaba kattığını gören bazı Batılı çevreler, Suriye’de olası bir yönetim değişikliğinin ardından aynı hassasiyeti taşıyan çevrelerin güç kazanma olasılığını kabus senaryosu olarak görüyorlar. Esed de bu fobiyi önce körüklüyor, sonra da sefasını sürüyor. Olayın özeti budur.

Batı, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in zaferini sindirmeye çalışırken, Suriye cephesinde “bla bla” oyunu oynuyor.

Peki Cumartesi günü Cenevre’de ne oldu?

Sondan başlayalım. Günün sonunda yapılan “uzlaştık” açıklaması, Annan Planı’na yapılan son bir suni teneffüstür.

Türk diplomasisini takip edenler, Kofi Annan adı geçince şöyle bir durur, bir an Kıbrıs’ı düşünür ve bir sonraki mevzuya geçerler.

Suriye konusunda da tablo bu. Annan planı ortaya çıktığından bu yana ölümlerin üç kat arttığını, Türkiye’ye göç edenlerin sayısının üç katına çıktığını anlatıyordu Annan’ı yakından takip eden bir isim.

Cenevre’de BM binasının basın merkezinde sıcak bir Cumartesi gününde içerideki toplantıdan mucize çıkıp çıkmayacağını düşünürken, Kofi Annan’ın açılış konuşma metni elime ulaştı.

Toplantının sonunda uzlaşmama lüksü olmadığını anlatıyordu metin. Olayın aciliyetini anlatan üç sayfalık metinde, Kofi Annan’ın düşürülen Türk jetiyle ilgili tek bir satır bir bahsetmemesini yazdım ilk not olarak.

Toplantı bitti, yemek arasına geçildi. BM Güvenlik Konseyi üyeleri kendi aralarında toplandı. Tam heyetler çantalarını toplayıp, yola çıkmaya hazırlanırken, bir daha bütün heyetler davet edildi.

Uzlaşamama tablosu yaratmamak için bir son dakika hamlesi yapıldı ve ortaya “uzlaştık” anlaşması çıktı.

Ama Suriye’deki politik geçişte Esed’in ayrılması konusunda bile görüş farklılıklarının aşılamadığı bir uzlaşma.

Cenevre’deki uzlaşmadan anladığımız şudur, Esed konusunda değil ,ama Kofi Annan’ın kariyeri konusunda bir uzlaşı çıkmış oldu.

Aylardır devam eden ve her saniyesine kirli çıkarların damgasını vurduğu bir uluslararası tablonun çözümsüzlüğü, kahve molasındaki son dakika hamlesiyle aşılamazdı zaten. Aylardır Moskova kedinin fareyle oynaması gibi siyaset yapıyor, diğer ülkeler ise diplomatik kalıyor.

Şimdi gözler, Paris’te yapılacak Suriye’nin dostları toplantısında.

Yeni Fransız yönetiminin meclis seçimlerinden aldığı güçle ABD cephesinin girişimlerine ivme vermesini bekleyebiliriz.

Acılı bir anadan Leyla Zana’ya destek

Nuray Şen, acısından başka kaybedeceği hiçbir şeyi kalmamış bir isim. Bir anne, bir eş olarak ona hep, sevdiklerini sessiz ağıtlarla uğurlamak düşmüş. Acının, sabrın ve vakurluğun yoğrulduğu ve aniden ağlıyormuş ya da şefkatle sarıyormuş hissini aynı anda uyandıran bakışlara sahip.

Avrupa’ya yolu düşen pek çok isim bu anayı yakından tanır.

Nuray Şen’in “barış” demesi başkalarının “barış” demesinden farklıdır.  Şen, www.aktuelbakis.comsitesinde yayınlanan “Zana’yı destekliyorum, hem de tüm kalbimle” başlıklı yazısında, Zana’nın çağrısının boş bir umut olmadığına  dikkat çekiyor.

Leyla Zana’ya yönelik tepkileri ise “talihsizlik” olarak niteliyor.

Leyla Zana, Nuray Şen... Slogan atarak siyaset yaptıklarını sananlara karşı Kürt kadınlarının akil sesleri...

Bir damla daha kan akmasın diye saniyelik çabalara dahi ömrünü verebilecek yürekler bu isimler.

Kürt geleneğinde vardır ya, Mem u Zin filminde de izlemişsinizdir. Kan davası ya da kavga anlarında, bir kadın ortaya çıkar ve eşarbını kavganın ortasına atarsa, yumruklar durur. O çıkışın üzerine utanılır bir laf daha etmeye.

Barış bu toprakların geleneklerine kadın eliyle işlenmiş nazlı bir nakıştır çünkü. Narin kadın elleri ve kadın duyarlılığıyla daha da anlam bulur bu nakış... Kadınlara kulak veriniz beyler, ağalar, hanımağalar...

(Star gazetesinden alınmıştır)