Breivik'in nefret ettiği şarkıyı söylemeye ne dersiniz, asrın katilini çıldırtmaya hücresinde.
Oslo'da toplanan 40 bin Norveçli yaptı bunu. Katilin en sevmediği şarkıyı hep bir ağızdan söylediler. Norveçli müzisyen Lillebjoern Nilsen'ın "Gökkuşağı Çocukları" inletti meydanları: "Gökyüzü yıldızlarla dolu/Göz alabildiğine masmavi okyanus/Çiçek veren topraklar/Başka ne istersin ki?/Hep beraber yaşamalıyız/Tüm kardeşler birlikte/Gökkuşağının minik çocukları/Ve bereketli bir toprak/Ama tüm çocuklara söyleyin/Babanıza, annenize söyleyin/Bu bizim son şansımız/Aynı umudu aynı dünyayı paylaşmak için"
Aynı teknede yolculuk yaptığını fark edenler söyleyebilirdi bu şarkıyı. Yaralı benliklerini bir arada yaşama bilinciyle tedavi edebilenler. Geçtiğimiz yıl Norveç'te 77 kişiyi katleden Anders Behring Breivik, bir hafta önce bu şarkıdan nefret ettiğini söylemişti mahkemede. 33 yaşındaki katile göre Marksistler tarafından okul müfredatlarına sızdırılmıştı şarkı ve çocukların beynini yıkıyordu. Norveçliler tertemiz beyniyle 77 masum insanın canına kıyan Breivik'i Oslo sokaklarında şarkıyı bağıra bağıra söyleyerek reddettiler. Mahkemenin merdivenlerine bırakılan her gül bir "Hayır!" çığlığıydı.
Bizim de şarkılarımız var ritmini kalp atışlarımızda duyduğumuz. Bizim de şarkılarımız aynı teknede yolculuk ederken yatıştıran dalgalarımızı. Yüzyıllardır Mevlana'yla beraber söylemiyor muyduk şu şarkıyı: Bir ırmağın kenarında çok yüksek bir duvar vardı, o duvarın üstünde susuz bir adam duruyordu. Suya yetişmesine mani oluyordu duvar. Zavallı adam su için, sudan çıkmış balık gibi çırpınıp duruyordu. Birden duvardan bir kerpiç kopararak suya atmak geldi aklına. Suyun sesi ne kadar hoştu! Bir sevgili sesi gibi sarhoş etti bu tatlı ses adamı. Bunun üzerine duvardan taşlar, kerpiçler kopararak suya atmaya başlayınca su adama seslendi: "Ey adam bana niçin taş atıyorsun, bundan sana ne fayda var?" Adam yanık bir sesle cevap verdi: "Ey su bu işin bana iki faydası var, onun için bu işten vazgeçmem. Birinci faydası suyun sesi susuzun kulağına en güzel bir musiki gibi gelir, ikincisi de kopardığım her taş, her kerpiç duvarı biraz daha alçaltıp, beni suya yaklaştırıyor."
Benlik duvarını yıkmadan susuzluğumuz gitmeyecek. Cehennem ateşiyle pişirdiğimiz kerpiçleri tek tek koparıp suya atmadan suyun o tatlı sesini duyamayacağız. Bizi yerden yükselttiğini düşündüğümüz taşların ırmaktan uzaklaştırdığını susuzluktan kavrulmaya başladığımızda fark etsek de dehşetle geç değil. Herkes kendi ördüğü utanç duvarını yıkabilir. Kibir taşlarını tek tek kopartarak atabilir ırmağa. Ayaklarımızı kesen kayalar yumuşak kumlara dönüşürken karısını bıçaklayan adamın, öğretmenine yumruk sıkan öğrencinin, işçisine el kaldıran patronun, doktoruna silah çeken hastanın, ebeveynini öldürmeye kalkan gencin eli taş olur.
Bizim de şarkılarımız var unuttuğumuz. Hz. Huzeyfe'yi dinleyelim mi: "Yermük muharebesindeydik. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar, düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı. Bu arada ben de, güçlükle kendimi toparlayarak, amcamın oğlunu aramaya başladım. Son anlarını yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra, nihayet aradığımı buldum. Bir kan gölü içinde yatan Hâris'e su kırbasını göstererek sordum: "İster misin?" Göz işaretiyle istediğini söyledi. Dudakları kavrulmuştu sıcaktan. 'Çabuk, hâlimi görmüyor musun?' der gibi bakıyordu bana. Kırbanın ağzını açtım, suyu uzatırken, biraz ötede yaralıların arasındaki Hz. İkrime'nin sesi duyuldu: 'Su! Su! Ne olur, bir yudum su!" Amcamın oğlu Hâris, bu inlemeyi duyar duymaz, göz ve kaş işaretleriyle suyu hemen Hz. İkrime'ye götürmemi istedi. Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından koşa koşa, Hz. İkrime'ye yetiştim ve kırbamı uzattım. İkrime hazretleri kırbaya elini uzatırken Hz. Iyas'ın iniltisi duyuldu: "Ne olur su verin! Allah için su!" Bu sesi duyan Hz. İkrime, elini geri çekerek suyu Iyas'a götürmemi işaret etti. Ben kırbayı alarak şehitlerin arasından dolaşa dolaşa, Hz. Iyas'a yetiştiğim zaman, son nefesini veriyordu. Geri dönüp, koşa koşa Hz. İkrime'nin yanına geldim. Kırbayı uzatırken bir de ne göreyim? O da şehit olmuş. Bâri amcamın oğlu Hz. Hâris'e yetişeyim diyerek tekrar koştum ona. Ne var ki, o da kızgın kumların üzerinde rûhunu teslim etmişti. Hayatımda birçok olayla karşılaştım. Fakat hiçbiri beni bu kadar duygulandırmadı. Aralarında akrabalık bağı yoktu bu insanların..."
Breivik'in nefret ettiği şarkıları söylemeye ne dersiniz? Şeytanın nefret ettiği şarkılarla dirilecek dünya.
(ZAMAN gazetesinden alınmıştır)