PKK uzun zamandır eylemlerini kent merkezlerine taşıma tehdidinde bulunuyordu, devletin kalbine yönelik bir eylem gerçekleştirdi Ankara’da.
Savcılık 3 kişinin hayatına malolan saldırının terör eylemi olduğunu açıkladı, ‘’yanan tüp gaz atıldı’’ iddiasını kabul edilmedi.
İnternete sızan MİT-PKK görüşmelerindeki kayıtlara göre devlet PKK’nın bu hazırlıklarını yakından takip ediyor.
Dönemin MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in PKK’lı Sabri Ok ve Mustafa Karasu’ya yönelttiği, ‘’Büyük kentlere silah yığıyor. Hepsinin farkındayız, biliyoruz’’ demesi bunun açık göstergesi.
Buna rağmen böyle bir engelin önüne geçilememiş olması bir talihsizlik açıkçası.
Saldırı için Başbakan Erdoğan’ın New York’ta Başkan Obama ile görüşme yapacağı günün seçilmesi eylemin özel bir anlamı olduğunu gösteriyor.
Amaç, Kuzey Irak’a olası bir kara harekatına destek veren Washington’a ve Ankara’ya gözdağı olabilir. Kara harekatı başlarsa bu tip eylemlerin artması beklenebilir.
Amaç ne olursa olsun sonuç ortada, masum insanlar can verdi, yaralandı, bombanın patladığı yerdeki okuldaki küçük çocuklarla anne-babalarının yüreği ağzına geldi.
Terörün amacı da bu zaten.
Türkiye’nin Kandil’e yaptığı hava operasyonlarının Kürt halkında rahatsızlık yaratması anlaşılabilir bir şey çünkü o dağda evlatları var.
Ama onların da çocuklarının burnunun dibinde bombalar patlatılıp arabalar havaya uçurulan anne-babaların duygularını anlaması gerekir.
Aslında terör ve şiddete karşı en önemli adım o zaman atılmış olur. Kürtler ve Türklerin karşılıklı acıları anlayıp bu duyguları paylaşmaya başlamaları gerekir.
Ne Kandil’deki Kürt çocuğunun, ne Kızılay’da işinin başındaki insanların ölmesi gerekiyor. Tabut sayısını artırmakla varılacak yer yok, görülmesi gereken gerçek bu.
Türkiye’nin notu
İtalya’nın notu düştü, Yunanistan iflas etmiş durumda, İspanya zorlanıyor.
Avrupa siyasi kaosunun bedelini ağır biçimde ödüyor. Bu arada Türkiye’nin yıldızı hızla parlıyor. Standart and Poors’un Türkiye’nin notunu yerli para cinsinden yatırım yapılabilir düzeye çıkarması bunun açık göstergesi.
Bu arada Kemal Derviş’in ekonomi yönetimine övgüsü ve önümüzdeki 10 yıl beklenenden hızlı büyüyeceğini söylemesi de önemli. Kısaca ülke ekonomisi emin ellerde ve iyi yönetiliyor.
Soner Yalçın’a kim sahip çıkacak
Gazeteciler yürüyor, yazarlar protesto ediyor ama gündemde sadece iki gazetecinin adı var: Nedim Şener ve Ahmet Şık.
Oysa Odatv iddianamesi sadece onlardan ibaret değil. Kimliğinde gazeteci yazan başka insanlar da tutuklu sanık durumunda.
Bunlardan biri de Odatv’nin sahibi Soner Yalçın. Yalçın’ın vekilleri ilk günden bu yana Odatv bilgisayarlarına virüs yoluyla dosya eklenip silindiğini iddia ediyor.
Savcılık bilirkişi incelemesini yarıda kestirdiği için bu iddianın doğruluğu veya yanlışlığı konusu askıda.
Ancak sanıkların bu konudaki ısrarı haklı olabileceklerini gösteriyor.
Eğer öyleyse Yalçın da en az Ahmet Şık ve Nedim Şener kadar haksızlığa uğramış anlamına gelir. Ancak Yalçın’ın gazetecilik biçimini, dünya görüşünü beğenmeyenler protestolarına onu dahil etmiyor.
Adalet sisteminde bir haksızlık varsa, sanığın kimliğine göre tavır alınmaz.
Gazetecilerden iddianame yoluyla hesap soruluyorsa, buna herkes için karşı çıkmak gerekir.