Seçim çalışmaları bu yıl Ramazan ayına denk düştü…
Haliyle; dini hassasiyetlerini diğer günlere göre biraz daha yoğun yaşamak isteyen insanlar, seçim kazanma hırsı uğruna her yolu kendine mubah gören kişilerle ortak bir müşterekte buluşmaya zorlanıyorlar…
Yerel seçimler, partilerden ziyade adayların ön plana çıktığı bir seçim…
Bir çok aday, seçmen kitlelerini etkilemek maksadıyla partilerin onlara sunduğu imkanları yeterli görmüyor…
Kişisel olarak bulduğu kaynaklarla daha da serbest hareket edip; kazanma uğruna akla gelen her yolu deniyorlar…
Utanma duygularını kolaylıkla rafa kaldırabiliyorlar…
Adaletli ve hakkaniyetli bir yarışa meyleden yok…
Tamamen Allah rızası için yola çıkmış birine ben rastlamadım…
“Çıkar ortaklığı” yeni bir toplumsal kurum haline gelmiş!...
Fırsatını bulan her pozisyonda karşıya gol atma peşinde…
Yalanın adı “vaat” olmuş…
Gerçeğin yörüngesinde uzun süre kalabilmek mümkün değil…
Bir çığ etkisiyle kitleleri istedikleri yöne sürüyorlar…
Ar damarı çatlamış insanlar, toplumun en değerli bireyleri olduklarına bizi sürekli inandırmaya çalışıyor…
Maalesef bir çok kişi buna ikna olmaya önceden hazır zaten!...
Siyasi yozlaşma rüzgarı en çok Müslüman mahallesinde esiyor!...
Korku ve cehalet çoğunlukla orada cirit atıyor…
Maruz kaldığımız bu ofsayt görüntülere, ayrıca Ramazan ayında şahit olmanın verdiği ıstırap eklenince, durum daha da çekilmez oluyor…
Yaratanın en güzel yaratılış hediyesi olan Ahlak elbisesini paramparça etmişiz!...
Elbisenin yırtılan yerlerine herkes kendi zevkine göre yama yapıyor…
Halbuki ahlak, İslam’ın aslı ve bizzat kendisi değil miydi?
Onun eksiklerini Kur`an’a ve sünnete bakarak tamamlamamız gerekmiyor muydu?
Görünürde kıblemiz Kabe ama; çoğu kişi yönünü menfaati tarafına çevirmiş!...
Çıkarımıza gelen her şey doğru, çıkarımıza ters düşen her şey yanlış…
Merhametli ve adaletli davranmak, sadece Allah’tan korkmak ve bu şekilde gönülleri kazanmaya çalışmak işimize gelmiyor artık!...
Haya ve insaf sınırlarımız neredeyse tamamen ortadan kalkmış…
Kişinin edepsizliği başka bir konu… Toplumun edep sınırlarının ortadan kaldırılmış olması daha başka bir konu…
Kişiyi eğitimle düzeltirsiniz, bu pek sorun değil; ama değerlerini kaybetmiş bir toplumu nasıl geri getireceksiniz?
Güzel ahlak diye tanımlanan davranışların, artık acizlik veya enayilik gibi karşılık gördüğü bir çağa girdik…
- Cömert olmak, bollukta ve darlıkta infak etmek,
- Adaletten ayrılmamak, affedici olmak,
- Ahde vefada bulunmak, kul hakkı çiğnememek,
- Alçak gönüllü olmak, yapılan iyiliği başa kakmamak, başkasının elindekine göz dikmemek,
- Birlik ve kardeşliği zedeleyen davranışlardan sakınmak, güzel konuşmak, kalp kırmamaya özen göstermek,
- Hayırda bulunmak ve hayra teşvik etmek,
- Çok konuşmaktan ve gereksiz söz söylemekten kaçınmak,
- İsraf etmemek ve asla kibirlenmemek gibi hasletleri bugün hayatın içinde uygulayabilmek öyle zorlaştı ki!...
Kendimizi algı, imaj ve görselliğin cazibesine kaptırmış gidiyoruz…
İnsani ilişkilerimizde empati, saygı, nezaket ve anlayış kalmadı…
Her bir sözümüzün, her bir işimizin vebali olduğunu unuttuk…
Dinin kutsallarına ve toplumun değerlerine olan tüm hassasiyetimiz neredeyse kaybolmak üzere…
Bu işin başını da ne yazık ki, sorumlu kıldığımız, temsil yetkisi verdiğimiz insanlar çekiyor…
Siyasetçi yozlaşırsa halk yozlaşmaz mı?
Din adamı yozlaşırsa cemaat yozlaşmaz mı?
Herkes kendi gücünün ölçüsünde bir şeyleri çalıyor!... Kendi gücünün ölçüsünde bir şeyleri yok ediyor…
Anlayacağınız, hiçbirimiz masum değiliz…
70’li yıllarda Kur’an Mektebine gidiyordum…
Hocamızın kursta öğrettiği son sure Nebe suresi olurdu…
Dersini bitiren talebe, bu surenin son ayetini “Ya leyteni küntü turabaa…” diye okuyunca,
Kendisi de aynı makamda “Bir geyim ala çorabaa…” derdi…
Çorabı getiren kursa gelmezdi…
Naçizane, bu Hocamız da böyle nemalanırdı…
Yaz boyunca yaptığı o güzel işin tüm sevabını, “bir geyim ala çoraba” değişmekten sakınmazdı…
Dedim ya; bu devirde herkes gücü ölçüsünde satıyor bir şeyleri!...
Kimi dolara, kimi çoraba…