AKP dış politikasını, Libya ve Suriye ilişkilerindeki sert “U” dönüşlerinden sonra, bu kez Sudan bağlamında yeni bir “U” dönüşü fiyaskosu mu bekliyor?
Yakın dostlar düşman oluyor
Başbakan Erdoğan’a 30 Aralık 2010’da “Kaddafi İnsan Hakları Ödülü” verildi. Erdoğan ödülü alırken “Bu vesileyle bölgesel ve küresel ölçekte işbirliğinin geliştirilmesi yönünde gösterdiği gayretlerden ötürü Libya lideri Muammer Kaddafi’ye şükran ve takdirlerimi ifade etmek isterim” dedikten sonra eklemiş: “Bu ödülün, Libya ve Türkiye arasında, Libya ve Türk halkı arasında yakınlaşmaya önemli katkılar sağlayacağını da burada ifade etmek istiyorum.”
Başbakan Erdoğan, NATO’nun Libya’ya müdahale edeceği anlaşıldıktan sonra, 28 Şubat’ta dostu Kaddafi’nin yanında yer alarak “NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, tartışılamaz” demiş… Sonrasını biliyorsunuz…
AKP hükümeti döneminde, “komşularla sıfır sorun” projesi bağlamında, Suriye’deki Esad rejimiyle ilişkiler hızla gelişti. Türkiye AKP yönetiminde, Davutoğlu rehberliğinde, bölgede liderliğe oynamaya başlamıştı. Türkiye, Şam ve Tel Aviv arasında Golan Tepeleri sorununun çözümü için arabuluculuk yapıyordu.
Başbakan Erdoğan’ın Esad’la ilişkileri o kadar sıcaktı ki; Esad, Erdoğan’a “kardeşim” diyordu, her iki ülke arasında vize kalkıyor, iki lider ve aileleri, birlikte tatile çıkıyordu… Sonrasını biliyorsunuz.
Geçen hafta, Özgür Mumcu, Radikal’de “Davutoğlu’nun derin uykusu” başlıklı yorumunda, Türkiye-Sudan ilişkilerinde, AKP hükümetinin, Sudan Devlet Başkanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin savaş suçlusu ilan ederek hakkında tutuklama kararı çıkardığı Ömer Beşir’e gösterdiği yakınlığı anımsattı ve ekledi: “Eski değil, geçen haftanın haberi: ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Çerçeve Anlaşması’nın onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun tasarısı’ Meclis’te komisyona getirilmiş.”
Bir süre sonra Ömer Beşir de Kaddafi ve Esad’ın yanına, “eski dost yeni düşman” listesine yazılırsa hiç şaşırmayacağım. Çünkü yaklaşık bir aydır gelişmeler “Arap Baharı”nın, Sudan’a da uğramaya hazırlandığını gösteriyor.
Sudan’da ‘Bahar’
Geçen yıl uzun bir iç savaşın ardından ülkenin güneyi ayrılınca, Sudan temel ekonomik kaynağı olan petrol gelirlerinin üçte ikisini kaybetti. Askeri harcamaların, savaşların da etkisiyle hızla derinleşen ekonomik krize karşı Sudan yönetimi sert bir kemer sıkma programı uygulamaya koydu. Protesto eylemleri de bu programa karşı başladı.
Eylemler, Hartum Üniversitesi kız öğrenciler kampusunda, taşımacılıkta, temel gıda mallarındaki ani fiyat artışlarına, gaza devlet desteğinin kaldırılmasına karşı başladı. Kısa sürede, erkek öğrencilerin de katıldığı protestolar üniversiteden sokaklara taştı, orada polisin copuyla, biber gazıyla karşılaştı. Benzer olaylar Sudan’ın başka kentlerinde de görüldü.
Ancak protestolar, cuma günleri, “kum fırtınası cuması”, “dirseğini yala cuması” (Beşir’in bir bakanı “Rejimi düşürmek dirseğini yalamak kadar olanaksızdır” demiş) gibi adlandırmalarla 22, 29 Haziran, 1 Temmuz günü yayılarak, giderek halkın da katılmasıyla devam etti. Bu sırada polisin saldırıları da arttı ve Al Arabiya’ya göre tutuklananların sayısı 2000’i aştı.
Geçen çarşamba, Turabi’nin liderliğindeki Ulusal Kongre Partisi ve Sadık el Mehdi (Hartum filmindeki, Osmanlı üniformalı Gordon Paşa’yı öldüren isyancıların lideri Mehdi’nin torunu) liderliğindeki Umma Partisi ve 15 siyasi parti, sivil toplum örgütlerinin de imzaladığı bir açıklama yayımlayarak, direnişi grevlerle, oturma eylemleriyle, protesto gösterileriyle barışçı yoldan yaygınlaştırma çağrısı yaptı.
Güçlerini birleştirmeye başlayan muhalefet, Güney Sudan’la barış yapılmasını, Darfur halkının taleplerine saygı gösterilmesini, çok partili demokratik bir rejime geçilmesini istiyor. Buna karşılık Beşir, “Bu şeriat kampıyla laiklik kampı arasındaki bir mücadeledir” diyor (Sudan Tribune, 09/07/2012), muhalefetin “Siyonistlerle sokak çocuklarının işi” olduğunu iddia ediyor.
Mohammed Fadhel’e göre “güçlü bir ayaklanma geleneğine, devrim ve cuntalar tarihine sahip Sudan halkı ilk kez, orduya değil ideolojik kadrolara dayanan bir rejimle karşı karşıya”, ama ekonomi bozulmaya devam ederken “eylemlerin devam edeceğini gösteren çok sayıda işaret var” (Gulf News, 09/07/2012).
Bu yılın başında Sudan ekonomisini desteklemek amacıyla Türkiye’de yapılması planlanan bir uluslararası konferans ABD tarafından engellenmiş (Sudan Tribune, 07/07/2012). AKP dış politikasında yeni bir “U” dönüşü fiyaskosuna doğru süreç başlamış...
(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)