Arka arkaya işaretler gelmeye başladı...

Avni Özgürel, Kandil’e gitti Murat Karayılan, Oslo sürecinin devam ettiğine dair işaretler verdi...

Daha önemlisi Leyla Zana gibi kimliği üzerinde “davayı sattı, uzlaşıyor” türünden hiçbir spekülasyonun yapılamayacağı bir isim, Başbakan’ın sözlerini olumlu bularak “bir çözüme doğru gidildiğini” söyledi...

Kürt sorununda örgütsel anlamda bağımsız kalan, ancak bölgedeki siyasi ağırlığı yüksek Şerafettin Elçi’nin benzer çıkışları da üzerine geldi...

Bülent Arınç’ın dün “PKK liderinin ev hapsine geçeceğiyle” ilgili sorulara verdiği yalanlamaya benzer yanıt ise doğrulamaya yönelik aslında...

-”Apo’nun ev hapsine geçirileceği söyleniyor...” diyor gazeteciler...

-”Şu andaki konu örgütün önkoşulsuz silahları bırakması... Bu sorduğunuz konu gündemde yok, bugünün konusu değil... Örgüt silahları önkoşulsuz bıraktıktan sonra gündeme gelebilecek konular bunlar...”

Bülent Arınç, konunun gündemde olmadığını söylerken, aslında PKK’nın koşulsuz silah bırakmasından sonra, gündeme gelebileceğine de işaret ediyor...

Elbette “devlet” koşullu silah bırakma ifadesini kullanmaz!..

***


Esas “bomba” buralarda değil...

Siz esas, Takvim gazetesinde uzun zamandır kaynağı sağlam bilgi ve istihbarat dolu çok enteresan haberler veren Ergün Diler’in, dünkü manşetine bir göz gezdirin...

Ergün Diler dünkü haberinde, Turgut Özal’ın özel kalem müdürüne dayanarak, “Özal ve suikaste kurban giden çocukluk arkadaşı Jandarma Komutanı Eşref Bitlis’in defalarca Apo’yla Kuzey Irak’ta görüştüğünü” söylüyor...

“Özal ve Eşref Bitlis bu yüzden öldürüldü” diyor...

Leyla Zana, Şerafettin Elçi gibi Kürt kamuoyunda etkin isimlerin “hükümetle barışçı çözüme yönelik” sözleri...

PKK’nın dışardaki lideri Murat Karayılan’ın “Apo’yu dışlamayan bir çözüm sürecinin doğru süreç olduğunu” Avni Özgürel’e söylemesi...

Leyla Zana’nın “Kürdistan hayaldir” lafıyla olayı daha ayakları yere basan bir noktaya oturtması...

Nihayet, Özal ve Eşref Bitlis’in “öldürülmelerinin arkasında PKK lideri ile sorunu çözmeye yönelik görüşmelerin” olduğunun kulaklara üflenmesi...

***


Uludere’de 34 kişinin öldürülmesi olayında Başbakan’ın üzerine o kadar çok gidildi ki, “Başbakan, Kürt meselesini çözmeden bu işte doğru düzgün rahat bırakılmayacağını” hissetti...

İlk bakışta şer gibi görülen bir olay bazen büyük hayırlara vesile olur...

Bir de bakmışsınız Uludere olayındaki siyasi saldırılar, “silahların tamamen susuvermesine” neden olmuş...

Olmaz olmaz demeyin...

Olmaz olmaz!..

*****


ABDULLAH GÜL, TAYYİP ERDOĞAN’A KARŞI ADAY OLUR MU?..

Dün Anayasa Mahkemesi’nin kararı cep telefonlarına SMS yoluyla düştüğünde, “Türkiye’yi ekonomik olarak yönetenlerin mekanındaydım...”

Herkesin cep telefonuna aynı anda aynı mesaj düştüğünden, herkes spekülasyon yapmaya başladı...

Anayasa Mahkemesi’nin kararı doğru mu yanlış mı, bu soruyu ve yorumları birçok yerde okuyacaksınız...

Ancak esas soru o değil...

Bu karardan sonra 2014’te beş yıl yeniden Cumhurbaşkanlığı’na aday olma hakkını kazanan Abdullah Gül, başkanlığa çıkacağına kesin gözüyle bakılan Tayyip Erdoğan’a karşı aday olarak çıkar mı?..

***


“Çıkabilir” diyenler şunu söylüyorlar;

Tayyip Erdoğan’a karşı olanlar, iki turlu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Abdullah Gül’ü desteklerler...

CHP’nin, MHP’nin, BDP’nin hatta Cemaat’in etkisindeki oylar ikinci turda Abdullah Gül’e gider...

Siyaset böyle bir şeydir...

Her yeni durum yeni ittifakları çıkartır...

Abdullah Gül’e muhalefet ve cemaatin etkisindeki oyların aktığını görmek sürpriz olmaz...

Bu durumda Gül oyların yüzde 50’sini hatta Cemaat’teki farklılaşmayı gözönüne alırsak daha fazlasını bile alabilir...

İki turlu olmasını Tayyip Erdoğan istedi...

Ancak iki turlu Tayyip Erdoğan için artık bir avantaj değil...

***


“Abdullah Gül Tayyip Erdoğan’a karşı Cumhurbaşkanlığı’na aday çıkmaz” diyenler ise şu görüşleri seslendiriyorlar;

Çıkmaz çünkü, kendisinin de geldiği AKP tabanında “bir bölen” durumuna düşmek istemez...

Tayyip Erdoğan’a karşı Abdullah Gül resmi hiç hoş karşılanmaz Gül’ün geldiği çevrede...

İkili arasında ilginç bir kader birliği var...

Tayyip Erdoğan milletvekili seçilemedi, Abdullah Gül Başbakanlığa geçti...

Erdoğan seçildi, bu sefer Gül Başbakanlığı hemen Erdoğan’a bıraktı...

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gelindi...

Tayyip Erdoğan kendi Cumhurbaşkanı olabilecekken, Abdullah Gül’ü Çankaya’ya seçtirdi...

Şimdi Abdullah Gül’ün Tayyip Erdoğan’a karşı seçime girmesi düşünülemez...

***


Bu kadar mı peki görüşler;

Hayır...

Esas olması muhtemel görüş aşağıda;

Abdullah Gül’ün bir kez daha “Başkan olabilecek olması” Erdoğan’a karşı elini güçlendiren çok önemli bir siyasi koz...

Gül “seçimlere girmeyecek muhtemelen”, ancak seçimlere girmeme karşılığında “Güçlü Başbakan’lık yapabileceği bir formülün yeni Anayasa’da olmasını isteyecek...”

Tayyip Erdoğan’ın istediği, kendi başkanlığında, Başbakan’ı da kendisinin atayabileceği bir post haline getirmek...

İcraatın başının bundan böyle Başkan olmasını arzuluyor çünkü...

Abdullah Gül, Erdoğan tarafından atanan ve görevden alınabilen bir Başbakan olmaz bu saatten sonra...

Cumhurbaşkanı güçlü bir Başbakanlık formülü yeni Anayasa’da benimsenirse, fazla tartışmadan AKP’nin yeniden başına geçer...

Tayyip Erdoğan da başkanlığa...

Bugüne kadar kaderleri ortak giden ikilinin, bundan sonraki siyasi kaderlerinin ne olacağı, yeni Anayasa’da Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın görev ve yetkilerini belirleyen duruma bağlı olacak...

Bana da soruyorsanız söyleyeyim...

Üçüncü şık, olması muhtemel şıktır...

*****


“KABARAMAZSIN KEL FATMA ANNEN GÜZEL SEN ÇİRKİN...”

Yazlara mahsus kabız bir gündemimiz var...

Yaz geldi mi tartışma bellidir...

“Kimin selülitli fotoğrafı çıktı” gazetelerde...

“Senin selülitin berbat, benim selülitim yok...”

Tam bir “Kabaramazsın kel Fatma annen güzel sen çirkin” muhabbeti...

Oysa selülitlere değil, hayata bakmayı öğreneli çok zaman oldu benim için...

***


Hayata ve koskoca yaza “selülit geyiği” olarak bakmak, bir kabızlık göstergesi benim için...

Bütün bir kış, “kim tutuklanacak, kim içeri girecek, kim yargılanacak, kime ne olacak, kim vatanı sattı, kim irticayı hortlattı, kim Cumhuriyet’i ortadan kaldırdı” diye tartışan bir entel takım, yazın da “kimin selüliti selülit, kiminki tam selülitten sayılmaz” tartışmasını başlattı...

Zekanın bu kadarı akıllara ziyan!..

Entellektüelliğin böylesi için bu kadar okumak şart mıdır demek geliyor içimden...

***


Bu insanların ruhu kalmamış...

Hayatı bu kadar “sakil” yaşamak ne acı...

“Kimin selüliti var, hangisinin selüliti daha bir selülit, selülit haberi verilmeli mi verilmemeli?..”

Entellektüel olmanın şartı mıdır bu kadar “selis bir tartışma” yapmak acaba?..

Ruhumu kaçırmak istiyorum bunlardan ve buralardan...

*****


GÜNÜN ANLAMLI SÖZÜ...

“Zamanın ne kadarını dünyada bırakacağın şeylere harcıyorsun;

Ne kadarıyla da sonsuzluğa hazırlanıyorsun?..”

Ahmed Hulusi

(Vatan gazetesinden alınmıştır)