Konu: 28 Şubat.
Programı sunan meslektaşım Didem Arslan Yılmaz, yayının en başında “size bir sürpriz hazırladık” dedi ve 28 Şubat günlerinde Kanal 7’nin Haber Saati’ni sunduğum dönemden görüntülerimi ekrana getirdi.

* * *

15 Yıl önceki halime şöyle bir baktım; -  Saçlarımda ve sakallarımda bir tane bile ak yok.
-  Saçlarımı kalın dişli bir tarakla arkaya doğru taramışım.
-  Üzerimde kolları hafif uzun bej bir ceket var.
-  Acemice bağlanmış kravat, “ben buradayım” diye bağırıyor.
-  Kemik çerçeveli gözlük, yüzümün yarısını kaplamış.
15 yılda bir insan bu kadar mı değişir?
Bu halimi görünce...
Bir yandan kendime yabancılaştım, bir yandan da güldüm.
Sanki ekrandaki siyah sakallı o genç adam ben değildim.

* * *

Kısacık görüntüyü seyrederken...
Kendimi kritik etmeden de duramadım:
-  Fondaki Piri Reis haritası
hiç fena değildi ama giydiğim ceketin rengi fona hiç uymamıştı.
-  Haber konularındaki çeşitlilik hiç fena değildi ama bazı kelimelere biraz fazla vurgu yapmışım.
-  Ses tonum fena değildi ama doğallıktan biraz fazla uzaklaşmışım...
15 yıl önce ben bu kadar “eleştirel”, bu kadar “kritik edici” biri değildim.
Köşe yazarlığının yol açtığı bir durum bu...
Artık her şeye “fazla eleştirel” bakıyorum.
“Profesyonel deformasyon” dedikleri bu olsa gerek.

* * *

Habertürk’teki sürprizi bir arkadaşımla konuşuyordum.
Dedim ki:
“15 yıl önceki görüntüme bakmak bile istemedim. Berbattı. Yabancılaştırıcıydı”.
Beni şöyle teselli etti:
“Tasalanma... Bu herkesin başındaki sorun. Mesela ben de 15 yıl önceki fotoğraflarıma bakmak bile istemiyorum”.
Bir parça rahatladım.
Ama sadece bir parça...

Bir ödül gecesi

“TARAFSIZ Bölge”, Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği’nin Ankara’da düzenlediği ödül gecesinde “Yılın en iyi haber programı” ödülünü aldı.
Geçtiğimiz yıllarda da bu ödülü almıştık.
Ama bu kez daha çok sevindik.
Çünkü dernek, bu kez en iyileri üniversite öğrencilerine seçtirmiş.
“Tarafsız Bölge”, üniversite gençleri arasında yapılan oylamada açık ara birinci çıkmış.
Seçenlere teşekkür ediyoruz.

* * *

Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği’nin bu yılkı ödüllerinde şöyle bir farklılık da vardı:
Ödül alanların sayısı azaltılmış.
“Her kuruma mutlaka bir ödül vermeliyiz” şeklindeki dengecilik bir tarafa bırakılmış.
Bunu da çok olumlu karşıladık.
Çünkü...
Bu tutum, aldığımız ödülün değerini daha da arttırdı.
Hadi bir olumlu gelişmeden daha söz edeyim:
Ankara’da politikacılar, katıldıkları törende “ikinci plan”a düşmekten fena halde rahatsızlık duyuyorlar.
Bu nedenle RTGD’nin ödül töreninde “koskocaman ve tuhaf bir protokol masası” devreye sokuluyordu. Katılan politikacıların eşit hizada oturabilecekleri bu masa, sorunu çözüyordu.
Sorun çözülüyordu ama ortaya da gerçekten garip bir manzara çıkıyordu.
RTGD, bu yılki törenlerde, bu tuhaf uygulamaya da son verdi.
Konuklar yuvarlak masalarda ağırlandı. Törene katılan Meclis Başkanı Cemil Çiçek, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bakanlar ve muhalefet partilerinin üst düzey yöneticileri aynı masaya oturdular.
Ve herhangi bir rahatsızlık da yok gibiydi.

Yeni başlayanlar için 10 fotoğraf karesi

BİR: Hüzünlü kayık... İKİ: Küstah kedi... ÜÇ: Kırışık yüzlü yaşlı... DÖRT: Eski kapı... BEŞ: Pasaklı çocuk... ALTI: Hayalperest bulutlar. YEDİ: Aşk dolu gözler... SEKİZ: Penceredeki yağmur damlaları... DOKUZ: Parktaki öksüz bank... ON: Sarhoş felsefeci...
* * *
NOT: Bu listenin oluşumuna katkı sunan Twitter’daki yoldaşlara bin selam...

Darbelerin ilk haftası ve köşe yazarları

MİNE Söğüt bir araştırma yapmış.
Girmiş arşive... 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’ün ilk haftasında yazılan köşe yazılarını taramış.
O yazılardan yaptığı bir seçmeyi “Darbeli Kalemler” adlı kitapta toplamış.
Kitabı su gibi okudum ve acayip ibret aldım. Kitaptaki yazılar, “Türkiye’de darbeler ve köşe yazarları” başlığı altına girecek mühim sonuçlar içeriyordu.

* * *

GEÇEN gün Habertürk’ün gündüz yayınına katıldım.

İşte “Darbeli Kalemler” kitabındaki seçmelerden benim çıkardığım sonuçlar:
-  Bizde köşe yazarları gücü çok seviyorlar. Gücü görünce anında yanında hizalanıyorlar.
-  Darbenin düşürdüklerine ağza alınmayacak hakaretlerle saldırmak bizim köşe yazarlarımızın milli sporu. Yazı felsefeleri şu: Düşene saldır, çıkana selam dur.
-  Darbeye itiraz edecek yürekliliği gösteremeyen köşe yazarlarından en azından sessiz kalmalarını bekleriz değil mi? Hayır! Bırakın sessiz kalmayı, darbecinin gözüne girmek için uğraşıyorlar.
-  Darbeciler hakkında destanlar döşemiş olan anlı şanlı köşe yazarlarımız, ileriki dönemlerde hayatlarına “hiçbir şey olmamış” gibi devam edebiliyorlar. Bir özeleştiri, küçük bir mahcubiyet, hafiften bir yüz kızarıklığı... Yok, hiçbiri yok.
-  Darbe dönemleri, baskı dönemleridir. Kafana göre takılamazsın. Adamı anında hizaya geçirirler. Bunların farkındayım. Fakat darbelerin ilk haftasında yazılan yazılara göz attığımızda “zorla hizaya geçirilmişliğin” kırıntısını bile bulamayız. Bulduğumuz sadece ve sadece gönüllü hizaya geçiştir.

Sivas’ta ne oldu?

SİVAS davasının zamanaşımına uğramasına 5 gün kaldı.
Ve bir kez daha görüyoruz ki...
Bazıları Sivas’ta olup bitenin adını doğru dürüst koyamıyorlar.
- Bazen “Sivas tatsızlığı” diyorlar.
- Bazen “Sivas olayları” diyorlar.
- Bazen “Sivas’ta çıkan otel yangını” diyorlar.
- Bazen de “Sivas provokasyonu” diyorlar.
Oysa olup bitenin bir adı var:
“Sivas katliamı”.
Rakip partiyi sıkıştırmak için Dersim’de olup bitenlere adlı adınca “Dersim katliamı” diyenlerin, Sivas’ta olup bitenlere de hiç yüksünmeden “Sivas katliamı” demelerini bekleriz.

Faydasız konular

- HAKAN ŞÜKÜR: Ne kadar yazarsan yaz. Milim oynatamıyorsun. Ne kadar laf söylersen söyle... “Beyefendi yanımızda” cümlesine sığınmış, bildiğini okuyor. Kısacası: Faydasız yazılara bir yazı daha eklemektense bu konuda hiç yazmamak daha iyi gibi...

- BAŞBAKAN’IN SAĞLIĞI: Bu konuda yazmadım. Yazanı da hep yadırgadım. Hem de “Başbakanların sağlık durumunun merak edilmesi gayet normaldir” tarzı yaklaşımlara rağmen. Ne yaparsam yapayım böyle bir merak içine giremiyorum. Bunu merak etmenin bile ayıp olduğunu düşünüyorum.

- “4+4+4” ÇEŞİTLEMELERİ: Muhalefet meseleyi ideolojik düzleme çekmese de iktidar muhalefetin meseleyi ideolojik düzleme çektiği kanaatinde... Bu nedenle iktidar bildiğini okuyor. Biri herhangi bir konuda bildiğini okuyorsa o konuda yazmak benim içimden gelmiyor.

(Hürriyet)