Her gün yüzlerce insan yürüyor kaldırımlardan, belki binlerce... Herkesin ayrı bir dünyası, herkesin ayrı ayrı düşünceleri var. Herkes kendi dünyasında yaşıyor. Yaşamıyor belki de, sadece yaşadığını sanıyor. Köprü altında yaşayan, sokaklarda uyuyan insanları dinlediğimizde, onların da ayrı hikayeleri var ya da bütün gün çalışıp akşam evine sadece uyuyabilmek için gidebilen insanların... Soluduğumuz hava aynı, baktığımız gökyüzü aynı, yaşadığımız dünya aynı ama ayrı dünyalarda yaşayıp, ayrı nefesler alıyor, ayrı yerlerden bakıyoruz gökyüzüne.
Sonra kimilerimiz insan olabilmenin kavgasını veriyoruz ama kör bakıyoruz çoğumuz insanlara. Yanıbaşımızdaki çığlıklara kulaklarımızı kapatıyoruz belki farkında olmadan, belki de baktığımız yerlere kör oluyor gözlerimiz. Yani, hemen yakınlarımızdaki bir insanın acı çektiğini hissetmeden insan oluyoruz kendimizce. İnsanları çok seviyoruz ama çok sevmiyoruz aslında.
Belki bir insan düşmemek için tutunmaya çalışıyor dalımıza ve biz bütün dallarımızı sonbahara teslim edip yapraklarımızı dökmeye başlıyoruz. Oysa dallarımızdaki meyveleri paylaşmaz da çürümeye mahkum edersek ne anlamı kalır çiçek açmanın? Biriktiriyoruz her şeyi kendimizin gibi, satın alıyoruz, hepsi bizim olsun, en çok bizim olsun...
Her defasında sıfırdan başlayabilme cesaretimiz olsaydı eğer, paylaşmanın gururunu yaşayabilirdik bütün zaferlerimizde ve yaşatırdık en büyük zaferleri umudu biten ama tertemiz kalan o güzel yüreklere. Çocuklarımıza bile öğretmiyor muyuz, en güzel okullardan mezun olup en çok para kazanabilecekleri meslekleri seçmeleri ve en güzel evlere, arabalara ve eşyalara sahip olabilecekleri şekilde yaşamaları gerektiğini.
Keşke sınırlar olmasa, farklı para birimleri olmasa, bir anne-baba çocuğuna ayakkabı bile alamazken, diğeri en pahalı teknolojik aletleri alamasa. Keşke varlıklarımız tükenene kadar paylaşabilsek, hayatın yalnızca her gün boğazımızdan geçecek birkaç lokmadan ibaret olduğunu anlayabilsek. Ömürlerimizi hep daha iyisi için çok çalışarak harcayamasak. Keşke en azından bir insanın hayatını kurtarabilsek. Bu keşkelerin karmaşıklığı kafamızı karıştırmış olabilir belki ama yine de keşke diyorum, keşke birini dahi olsa yapabilsek.
Evet, her gün yolda giderken gözlerim evlerin pencerelerine takılıyor. Kimisi bir sıcaklık veriyor, kimisi kasvet. Çoğu zaman hayaller kuruyorum. O evlerin, aynı dünyada olmasına rağmen içinde yaşanan ayrı dünyalarını merak ediyorum. Olası mutluluklarını paylaşarak onlarla mutlu olmak ya da başı önüne düşmüş birisinin çenesine dokunarak düşen başını kaldırmak ve işte buradayım, buradayız diyebilmek...