Bir tartışma konusu açılınca, verilen tepki genellikle tartışmanın kaynağına dair önyargılarla bağlantılı oluyor.
Salim, aklıselim düşünmek yerine siyasi kutuplaşma kokulu tartışmalara dalıyoruz.
“Aman ha, bakın”cılar ayağa kalkıyor.
Kürtaj ve sezaryen tartışmasında da bu minvalde yaşandı gelişmeler.
Şimdi kürtaj ve sezaryen konusundaki siyasi ya da sosyopolitik yaklaşımları bir kenara bırakıp, basit somut gerçeklerle ve yaşamdan örneklerle konuşalım.
Önce dünyada nasıl oluyor?
Örneklere göz atalım.
Sezaryen, Avrupa’da kesinlikle annenin tercihi değil, doktorun kaçınılmaz olduğunu düşündüğü anda verdiği bir karar.
Bunun altını çizelim.
Fransa’da gebelik zehirlenmesi yani preeklempsi geçiren tip 1 diyabet hastası bir anne adayında (üstelik bebeğin hayati tehlike göstermesi üzerine doğum 8. ayda suni olarak başlatıldığı halde) 12 saat boyunca normal doğum için beklendiğini biliyorum. Bir arkadaşımın yaşadığı bu örnekte son anda doktor sezaryene karar vermişti. Annenin söz sahibi olduğu tek şey ise peridural yani sancı kesici isteyip istememe konusunda olmuştu.
Türkiye’den bildiğim örneklerde saçlarını yaptırıp, sezaryen randevusuna giden anne adayları da tanıyorum.
Bu da bir tercih tabi!
Sezaryen konusundaki düzenlemeye getirilen tepkiler için “biraz insaf” diyorum.
Kürtaj konusunda ise durum daha karışık.
Feministler kızacak belki ama, bir kadının tam anlamıyla kadın olduğu anın annelik süreciyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum.
Bir kadının öncelikli kimliği ise evladını yetiştirme süreciyle birlikte gelişiyor.
Bilimsel verilerle açıklanamayan bir manevi bağlılıktan söz ediyoruz anne ve çocuk derken.
Kürtajla kadın bedenine bir bebek mezarı yerleşir.
Kahır, acı ile daha da ağırlaşılarak kalkılır o sandalyeden.
Asla ve asla özgürlük hissi değildir o kalkış.
Genellikle de bu kararda baba adayının etkisi vardır. Bir anne adayının sağlıklı bebeğini dünyaya getirmeme kararının bir yönü muhakkak bir trajedinin izlerini taşır.
Kürtaj başlı başına bir travmadır
Bir travmaya özgürlük adını verip, sokağa dökülen hemcinslerime minik bir not da düşeyim.
1968 rüzgarı tersine döndü batıda. Yaşlanan nüfus, istatistikler farklı bir trendi harekete geçirdi. Aile kavramına dönüş var, ekonomik krizin de etkisiyle.
AB’den örnekler verecek olursak da, iki AB ülkesinde Malta ve İrlanda’da kürtaj yasak. Diğer AB ülkelerinde de bu konuda tek bir uygulamadan bahsetmek mümkün değil.
Her ülke kendisine has farklı uygulamalarda bulunuyor.
Slogan atmaya başlamadan sakince bir düşünmeli önce.
Yavrularımızdan vazgeçmek mi özgürlük anlayışımız olmalı, onları en iyi şekilde büyütme mücadelesi mi?
Tartışırken bu olguları da hesaba katmalı.
Ayrıca, bu tartışmada kürtaj hakkı isteyen kadınlara maçocu kabalıkla yanıt verenlere de karşı çıkmalı.
Esad’ın Avrupa turu
Başlığı yanlış okumadınız. Rus lider Vladimir Putin’in Cuma günkü Berlin ve Paris gezisini takip ederken, aynen böyle düşündüm. Bu Putin’in Esad’ı kurtarma turuydu ve bu geziye Beşar Esad çıksa ancak bu kadar kendi yönetimini savunabilirdi. İki başkentte üçer saat kalan Putin, uluslararası zeminde Esad’ın hamisi olduğunu ve dünyaya kök söktüreceğini bir kez daha teyit etmiş oldu. Not düşelim.
(Star gazetesinden alınmıştır)