Anastasiadis’in kafasına bugünlerde, Kıbrıslı Türkleri nasıl pasifize ederim, nasıl uluslararası politikadaki konumlarını ve önemlerini aşağı çekerim ve adanın kuzeyini masa üstünde hukuksal oyunlarla nasıl ele geçirim fikirleri egemen olmuş durumda.
Ayrıca kafasında, her Kıbrıslı Rum’un ve Yunanlı Helen’in vazgeçilmez bir şekilde istedikleri ve düşledikleri olan adanın kuzeyini Avrupa Birliğinin desteği ile bir tek mermi atmadan, politik yollardan ele geçirmek planı bulunuyor. Anastasiadis’te bu düşünce artık tutkuya dönüşmüş. Zaten hangi Kıbrıslı Rum bu sihirli Rum Yönetimi Başkanlığı koltuğuna otursa, hedefi aniden yön değiştiriyor, meydanlarda verdiği çözüm vaatlerini unutuyor ve “Kıbrıs Fatihi” olarak Helen tarihine geçmek doğrultusunda çalışmaya başlıyor.
“Kıbrıslı Türklerle kardeşiz, birlikte adada ortak bir devlet kurup barış içinde yaşayacağız” propagandası ile seçim kazanan, dönemin Kıbrıs’taki Komünist ilkeleri savunan ve günümüzden 90 yıl önce “Kıbrıs Komünist partisi” adı altında kurulmuş olan AKEL’in Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas bile, o koltuğa oturunca yıllarca savunduğu fikirlerini ve inançlarını değiştirmişti. Daha gençlik yıllarında AKEL’in parti içi eğitimlerinde almaya başladığı “halkların kardeşliği” doktrinini, Moskova’da gördüğü yüksek eğitimi döneminde pekiştirip neredeyse betonlaştırmış olmasına rağmen, Başkanlık koltuğuna oturunca unutuvermişti. Daha doğrusun kendisine adeta silah zoru ile unutturulmuş, cansiperane bir biçimde savunması ve arkasında dimdik durması için önüne Helen çıkarları konmuştu. Başkanlığı döneminde karşısında aynı ekolden gelen bir Kıbrıslı Türk’ün oturuyor olmasına rağmen, müzakereler hüsranla sonuçlanmış, bir arpa boyu yol bile alınamamıştı.
Anastasiadis’in de bunlardan hiçbir farklı tarafı yok. Zaten EOKA mantığının hakim olduğu bir partinin Genel Başkanı olarak Başkanlık seçimine girip kazandığından, Kıbrıslı Türklerle ortak bir devlet kurulmasına da pek sıcak bakmıyor, daha doğrusu hiç inanmıyor. Kafasındaki planlarda, kendi boyunun Türkiye’nin boyuna eşit olduğunu düşünüyor ve Kıbrıslı Türklerle müzakere etmek yerine, bizleri azınlık sınıfına indirgeyip, Türkiye ile görüşmeyi ve müzakereleri Türkiye ile sürdürmeyi planlıyor.
Bir taraftan Türkiye düzeyinde müzakereleri devam ettirmek girişimlerini yoğunlaştırırken, diğer taraftan da Avrupa Birliği’nin tüm olanak ve birimlerini kullanarak Kıbrıs adasının kuzeyini hukuksal ve politik yollardan, bir tek mermi dahi atmadan ele geçirmeye çalışıyor. Bunun için de çok yönlü olarak girişimlerini başlatmış durumda. Müzakere masasına ise kerhen, sadece zaman kazanmak amacı ile oturuyor. Hedefi, adanın kuzeyini ele geçirmekle ilgili sinsi planlarını perde arkasından, çaktırmadan ve kimseye hissettirmeden yürütebilmek için zaman kazanmak.
Kıbrıs Rum Yönetimi, her koldan Kıbrıslı Türkleri izolasyon altına sokmaya ve dünya ile ilişkilerinin önünü kesmeye çalışıyor. Bütün istekleri ve hedefleri, Kıbrıslı Türkler dünya düzeninin nimetlerinden faydalanmak istiyorlarsa önce Kıbrıs Rum Yönetiminin adanın tümü üzerindeki egemenliğini tanımaları, sonra da dünya ile bağlarını Kıbrıs Rum Yönetiminin ilgili birimleri üzerinden sağlamaları. Tabii Rumların izin verecekleri ölçü düzeyinde.
Anastasiadis Avrupa Birliği Komisyonunda (Bakanlar Kurulunda), KKTC sınırları içinde kalan 1974 öncesi Rumlara ait olan toprakları üzerinde dokunulmazlık ve mülkiyet sahipliliğinin dondurulması kararını çıkarttırmaya çalışırken, Avrupa parlamentosu Milletvekili Eleni Theoklaus da Ercan Havaalanının kapattırılması girişimlerini başlattı.Kıbrıslı Rumların tek bir hedefleri var. Kıbrıslı Türkleri Türkiye’den koparmak, Rum Yönetiminin altına “Ayrıcalıklı azınlık” olarak monte etmek ve KKTC topraklarını da hukuksal ve politik yönden Kıbrıs Rum Yönetimi idaresi/ egemenliği altına sokmak.
Rumların bunu sürdürmeye devam etmeleri durumunda, bizim yapmamız gereken de ayrılmayı pekiştirecek adımlar atmak olmalıdır, ta ki Rumlar bizi eşit ortak olarak kabul edene dek…