Kıbrıs adasının yakın geçmişi, özellikle de Makarios dönemi bana gerçekte birçok ipucu veriyor önümüzdeki aylarda yaşayacaklarımızla ilgili.
ABD’nin Güney Kıbrıs’taki Büyükelçisi John Koenig’in geçen hafta sonu attığı twitter mesajı ne yanlıştı, ne de yanlış anlaşıldı, her ne kadar kendisi “yanlış anlaşıldım” dediyse de sonradan.
Kıbrıs jeopolitik olarak yani hem coğrafik, hem de politik olarak dünyanın önemli kriz merkezlerinden bir tanesinin içinde yer alıyor. Gerek ABD’nin, gerekse de İngiltere’nin yani Anglo-Sakson dünyasının adaya gönderdiği diplomatik misyon şefleri ve personel, genelde hep ellerindeki en iyiler ve en seçkinler oldu bugüne değin. Rusya da aynı şekilde davranıyor ve aynı stratejiyi uyguluyor. En iyi diplomatları bir dönem Kıbrıs’ta görev yapıyorlar mutlaka.
Tabii ki anavatan Türkiye de aynı politik ve askeri stratejiyi uyguluyor yıllardır. T.C. Dışişleri Bakanlığı ile T.C. Lefkoşa Büyükelçiliğinde ataşelikleri olan Bakanlıklar, KKTC’ye en iyi personellerini göndermeye gayret ediyorlar. TSK da öyle. KKTC’ye gönderdiği subaylar ve astsubaylar hep en seçkinler. Üst düzey subayların büyük çoğunluğu dönüşlerine ve ya da zamanı geldiğinde generalliğe terfi ediyorlar.
Helen’lerin, ki bu terim dünyada ki tüm kendini Yunanlı kabul eden veya hissedenleri kapsamaktadır, kendilerine özgü bir megalomani, büyüklük duyguları vardır. Kendilerini dünyanın en ari, en üstün ve en ileri ırkı olarak görürler, başkalarını da küçümserler, adamdan bile saymazlar. Hele de Türkleri hizmetkarları sınıfına koyarlar hayal güçleri içinde. Biz Kıbrıslı Türkler asırlardır hizmetkarlıktan kahyalığa bile terfi edemedik Rumların bu hayal dünyası içinde…
Rumlara göre kendileri ne isterlerse yapabilirler ve hiç kimse de onlara dokunamaz. Herkes de onların yaptıklarını kabul etmek zorundadır. Dokunanın da eli yanar. Yanmaya yanar da, bugüne değin megolamanik kararlarının tümünün sonucunda elleri yananlar hep kendileri oldular, dokunanların eli olacağına.
Makarios’un iki taraflı oynayarak Batı’ya yanaşmayı öne sürüp Rusları yanına çekme, Rusya’ya yanaşmayı öne sürüp Batı’yı yanına çekme oyunu, Yunanistan kaynaklı darbe ile son bulmuş, hüsranla bitmişti. Sonunda adanın tümünü Yunanistan’a bağlamak ve Kıbrıs adasını Helen adası yapmak hayallerini gerçekleştirmek yerine bir de adanın yaklaşık üçte birini bir daha görmemek üzere kaybetmişlerdi.
Anglo-Sakson ittifakının son birkaç aydır, daha doğrusu müzakere masasından kaçmasından beridir Anastasiadis’e gizli gizli aba altından sopa gösterdiği dikkatli gözlerden hiç kaçmıyordu, şimdi bu sopanın açık ve net olarak ortaya çıkmasının zamanı geldi.
Anastasiadis’in Rusya’ya yaptığı resmi ziyaretin ve bu ziyarette söylediklerinin bedelini başta kendisi olmak üzere Kıbrıslı Rumların tümü, yakın bir zaman dilimi içinde ödemeye başlayacaklar, hem de biraz acı olarak.
Fatura ya KKTC üzerinden çıkartılacak, ya Türkiye-AB ilişkilerinde ani bir gelişme yaşanacak, ya ekonomik içerikli olacak, ya da aniden Kıbrıs Rum tarafı “Uyuşturucu Kaçakçılığı Merkezi”, “Beyaz Kadın Ticareti merkezi”, “Kara Para Aklama Yeri”, “Terörist Barınağı” veya da farklı bir suçlama ile karşı karşıya bırakılacak ve eş zamanlı olarak Troika da Rumların boğazına geçirdiği ipi daha da sıkacak. Sonucunda ne mi olacak? Boynu altında kalan gidecek….
Ata ATUN
e-mail: [email protected]
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
http://www.twitter.com/ataatun