Geçtiğimiz hafta sonu, Amsterdam Türkevi Derneği’nde dostlarla buluştuk. Artık geleneksel hale gelen, Türkevi Söyleşileri’nin onbirincisi yapıldı. Konu, Endülüslü düşünür İbn Tufayl’ın yazdığı “Hayy İbn Yakzan” kitabıydı. Kitabın adından da anlaşılacağı gibi, içeriği soyut mu soyuttu. Buna rağmen konuyu anlaşılır bir şekilde ifade etmeye gayret ettik.
Toplantı notları ayrıca yayınlandı. Ancak, toplantıdan bir iki cümle de olsa bahsetmeden geçemeyeceğim. Dünyada ilk felsefi romanın örneği olarak kabul edilen “Hayy İbn Yakzan” kitabı, ‘insan, tabiat ve Allah ilişkisini ele alan’ bir eser. İbn Tufayl, bireyin akıl, zeka, irade, iç güdü, algı ile, herhangi bir terbiyeci, eğitimciye ihtiyaç duymadan da, var olmanın sırrını, hakikatın bilgisini tecrübe ile keşfedenileceğini, bulabileceğini savunuyor.
Toplantıdan sonra, derneğin arka bahçesinde kurulu çadırın içinde, ikinci bir toplantı başladı adeta. Hollanda gündemi geç saatlere kadar tartışıldı. Gündeme gelen konulardan birkaçı özetle şöyleydi:
İki gün önce yayınlanan yorumumda, ‘Avrupa’da ateizm’ konusunu ele almıştım. Buradan hareketle, Avrupa’da din ve dindarlığın yüzyıllar içinde nasıl eritildiği üzerinde duruldu. Hazirun çeşitli örnekler verdi. ‘Ateizm, Avrupalılar arasında yaygın bir inanış haline geldi’ denildi. Hıristiyan olduğunu söyleyenlerin de bir kısmının, kültürel inançlarına dikkat çekildi. Arkadaşların bir kısmında, ‘Acaba Avrupa’da aynı tehlike bizimkileri de bekliyor mu?’ düşüncesi vardı. Yani, 'Kültürel Müslümanlık ağır basar mı? Aynı süreç yaşanır mı?’ endişesini taşıyordu bazı arkadaşlar.
Hafta içinde Hollanda televizyonundaki ‘Haber Saati’ programında yer alan bir haber de bu konu gündeme geldi. Haber, ‘Hollanda’da eylem hazırlığında olan yedi kişi yakalandı’ şeklinde verilmişti. Yaşları 21-34 arasında değişen yedi kişi, Arnhem, Vlaardingen ve Rotterdam’da yapılan polis baskınlarıyla yakalanmışlar. Gençlerin evlerinde bomba yapımı ve patlayıcı maddeler bulunmuş. Programda, yakalananlardan saçı, sakalı birbirine karışmış birisinin konuşmasına yer vermişler. Konuşma şeklinden, bırakın Avrupalıları, Müslümanlar bile korkar ve lanet okur, denildi.
Bu haber mevzu bahis olunca, aynı minvalde başka bir haber ve bilgi gündeme geldi. Anlatılanlara göre, Hollanda Genel İstihbarat ve Güvenlik Teşkilatı (AIVD), Hollanda’da sakal bırakmış bin altıyüz Müslüman-Türk gencini izliyormuş. Gençler, olası İslamcı radikal örgütlerce kandırılacağı, terör örgütlerine meyledecekleri endişesiyle takip ediliyormuş. Oysa bir çok genç, televiyon dizilerindeki sanatçılara özenip sakallarını kesmiyorlar. Gençlerin potansiyel tehlike olarak görülmesi ne talihsizlik.
Akşamın ilerleyen saatlerinde gündeme gelen bir başka konu ise, De Telegraaf gazetesinin densizliğiydi. Tamamen Hollanda hükümetini yönlendirici bir başlık atmış gazete. Başlık: ‘Hollanda’da sosyal ödenek alanlar, Türkiye’de lüks evlerde yaşıyorlar’. Gazete, deniz manzaralı evlerin de fotoğrafının kullanıldığı haberde, Belediyelerin yardım alan Hollanda Türklerini kontrol etmesini de belirtmiş. Sosyal yardımla geçinmek zorunda olan ve yaz tatilinde uçak bileti almakta zorlanan Türkleri düşününce, gazetenin niyetini öğrenmek zor olmuyor elbette.
Evet, hafta sonu mücerret bir konu olan ‘Hayy İbn Yakzan’ kitabını anlamakla başlayan sohbet, geç saatlere kadar devam etti. Türkevi’ne böyle imkan tanıdığı için teşekkür edildi. Bu tür toplantıların belirli periyotlarda yapılması ve Hollanda gündeminin tartışılması artık şart olmuştur sanırım.