Dersim gerçeğiyle ilk önce Alevilerin yüzleşmesi gerekir.
Bu yüzleşme, hem onları hem de Türkiye'yi rahatlatacak bir yüzleşme olacak kuşkusuz. Kafalar çoğu zaman kuma gömülse de bu yüzleşme sırasında Aleviler, kendilerini korumakla yükümlü yapının onlara hangi muameleyi uygun gördüğünü bütün gerçekliğiyle anlayacak. Bunu kesinlikle ucuz bir çıkarcılık adına söylemiyorum. 'Ey Aleviler, CHP size ne yaptı görün ve bir daha CHP'ye oy vermeyin' uyanıklığı yok söylediklerimde...
Dersim, Alevilerin önünde büyük bir açmaz ve büyük bir yürek yarasıdır. Bu konuyu karıştırmaya kalktıklarında, bekası için canhıraş bir mücadele içinde oldukları rejim çıkar karşılarına. Bu da Dersim Alevilerinin bir türlü baş edemedikleri yaman bir çelişkiyi ortaya koyar. Bir tarafta yıllardır hiç sektirmeden oy verdikleri CHP ve onun kurduğu rejim, diğer yanda atalarının gördüğü büyük zulüm ve katliamlarda bu partinin imzası... Hangisini tercih edeceklerini bilemezler.
Bu nedenle Kılıçdaroğlu'nun yaptığı gibi ya meseleyi soğutmaya alır, konuşmama yolunu seçer ya da 'Başbakan çıkıp özür dilesin' diyerek suçu o meselede hiçbir günahı ve dahli bulunmayanlara atar. Bir taraftan 'Dersim belgeleri açıklansın ve Alevilerden özür dilensin' diyeceksin diğer taraftan da maazallah açıklanırsa altında kalmaktan ödün koptuğu için açıklanmaması için birilerinin gözünün içine bakacaksın...
Dünyadaki bütün rejim krizlerinin altında azınlıkların çoğunluklara tahakkümü yatar. Devlet erkini eline geçiren ve toplumla hiç de uyuşmayan yönetimler, varlıklarını sürdürebilmek için ülkeyi demir yumruklarla yönetir. Bugün Arap Baharı olarak tarihe geçen olay aslında budur. Azınlık yönetimlerin baskısından sıtkı sıyrılmış toplumun isyanından başka bir şey değildir yaşananlar...
Uyumsuzluk yasası; haritayı çizenler tarafından oluşturulmuştur ve sistem, yönetimle toplumun zinhar uyuşmaması üzerine kurulmuştur. Bu, Osmanlı'dan sonra bütün bu coğrafyayı yiyip bitiren, ülkenin bütün enerjisini rejim krizleriyle heder eden görünmez bir yasadır. Türkiye'de yıllardır tartıştığımız 'rejim krizleri'nin ve birtakım kalemlerce çok sık dillendirilen 'rejimin kendini koruma refleksi'nin temelinde de bu görünmez kanun yatar. Azınlığın kendini koruma refleksi... Bugün Suriye'deki Nusayri yönetimi, bildiği bütün şiddet yöntemlerini kendi halkına uygularken gerekçesini yine 'rejimi koruma' ile açıklıyor.
Sözünü ettiğimiz uyumsuzluk yasası, bir müddet sonra Türkiye'de Alevilere göz kırpmaya başladı. Dersim'de Alevileri katliama tabi tutanlar, aradan belli bir zaman geçtikten sonra onlara rejimi koruma görevini verdi. Özellikle askeriye, yargı gibi yüksek bürokrasinin içinde bulunan Alevilere Suriye'yi örnek gösterdiler. Bu rüya onları hep ayakta tuttu. Yüksek bürokrasidekiler, bir gün Türkiye'de tıpkı Suriye'de olduğu gibi rejimin tamamını elde edebileceklerine inandı.
Onları bu düşünceye iten şey, belki de güvenlik endişesiydi. Daha çok demokrasi olursa, güven içinde yaşayacaklarını düşünmekten çok, Suriye'deki gibi askerî ya da bürokratik yollarla kendileri için güvenli bir yapı oluşturabileceklerini sandılar.
Bu arada birtakım güç merkezleri ne zaman olağanüstü hale ihtiyaç duysa Alevi kanı dökmeye devam etti. Maraş, Çorum, Sivas katliamlarının perde arkası bugün bile aydınlatılmış değil. '1993 gizli darbesi' için Madımak'ta Aleviler diri diri yakıldı. Sünnilerle tezgâhlanacak bir kavga, olağanüstü hal isteyenler için bulunmaz bir fırsat olarak görülmüştü.
Aleviler maalesef bu katliamların arkasındaki gerçek ele ulaşmak için hiç gayret göstermedi. Madımak olayının perde arkasının aralanmasından, ezberlerin bozulmasından bir hayli endişe ettiler. Hatta son Ergenekon operasyonlarıyla ortaya çıkartılan bir plana göre, Alevi kesim içinde ismi sıkça duyulan Kazım Genç ve Ali Balkız'a suikast yapılacaktı. Bunun son anda önlendiği tespit edildi. Ama Aleviler, buna rağmen olayın vahametinin farkına varamadı.
Bugün artık Ortadoğu'nun uyumsuzluk yasası çatırdıyor. Kısa bir süre sonra belki yerle bir olacak. Bu gelişmeler ışığında Alevilerin stratejilerini yeniden gözden geçirmelerinde büyük fayda var. Bunu, kendi güvenlikleri için, şeffaf ve demokratik bir ülkenin varlığı için yapmalılar. Türkiye'de yaşayan herkesin güvenliği aslında buna bağlı. Aleviler Dersim'le yüzleşirlerse görecekler ki, onların en büyük düşmanı Sünniler değil. Madımak'ın da Çorum'un da Maraş'ın da arkasında, zannettiklerinden başkaları var.