Özal’lı yılları hatırlıyorum.
Ve Kenan Evren’i.
Geceleri polislerden kaçırdığımız kitapları.
Birinci Irak savaşını.
93’teki sessiz darbeyi hatırlıyorum. Arka arkaya ölümler.
Özal’ı, Kahveci’yi ve Eşref Paşa’yı.
Çocukluğumun silik hatıralarından çıkıp daha da netleşiyor şimdi.
Devletin nasıl el değiştirdiğini ve Demirel’in “sırıtık” suratını kazıyorum kafama.
Ön dişleri açık. Pişkin mi pişkin.
Ve ekonomik krizler... 94 Yılı. Vurgun yıllarından.
Sonrasında Siyasal İslam’ın yükselişi.
96 Yılı.
Fantazilerle yaşayanların ‘devrim yaptık’ zannettikleri yıllar.
Boş laflar.
Gazete manşetleri.
Masum müslümanların “mücahid” ler etkisiyle mazlum halleri.
Üniversite önlerinde kız çığlıkları.
Nur Serter’in ekşi suratı da hafızamda.
99 yılı.
Belki tarihin döndüğü zamanlardan. İlahi müdahele.
Deprem olmasa yüz binlerin öldürüleceğini sonraları farkediyorum.
Hazırlanan vahşice planlar bir tokatla denize gömülüyor.
“Sümsük” politikacılar daha net artık kafamda.
Sonrasında garip bir girdap başlıyor.
11 Eylül.
Kuleler yıkılırken Condeleezza Rice Büyük Ortadoğu Projesini anlatıyor.
Sanki Matrix’teki herşeyi bilemeyen “Kahin” gibi.
Bir siyasal tarafı olacak bir sosyal tarafı.
“Sınırlar değişecek” diyor o ağır Amerikan aksanıyla.
Farklı bir dönem. Baş döndürürücü.
Hem iyi hem kötü. Hem parlak hem karanlık.
Afganistan, Irak.
...
Yeni yetmeler görüyorum.
Muhabbet erleri gibi ama gözlerinin derinlerinde bir farklılık var. Gözlerinden yaşlar geliyor ama sırıtıyor gibiler. Aç geziyorlar sanki ama arkamızı döndüğümüzde kurnaz yahudi tüccarları gibi ellerini ovuşturuyorlar.
Tertemiz insanlar peşlerinde, “saf saf” koşuyorlar.
İrkiliyorum. Geri duruyorum, geri durduruluyorum.
Sonra başka bir grup çıkıyor sahneye.
Bunlarda sahnede eğreti duruyorlar. Bunlarda yeni, belli.
Ünvanlarında “uzman” yazıyor.
Gravat takmıyorlar, güzel ingilizce konuşuyorlar. Din, iman, cihad felan diyorlar.
Pahalı saatler takıyorlar. Büyük büyük laflar ediyorlar.
Okuyorlar ama sırf “laf çakmak” için gibi.
Liderlerine bağlılar ama sırf “ihale” başkasına kalmasın reis der gibi...
Ne oluyor diyorum? Hani diyorum, hani?
Hani dünyanın lideri olacaktık?
Ne oluyor?
Pahalı bir yaşam içerisinde çocuklarını unutan insanlar.
“Apaçık” bir kapalılık.
Hakikat’ten uzaklaşınca gelen tokatı hissedebiliyorum.
Ve tekrar savruluyor yıllar.
...
Ve anlıyorum ki daha değil.
Dikkat!
Daha değil.
Karanlık bir döneme giriyoruz sanki.
Belki de Abdulaziz Han için ödediklerimiz bitti sıra Abdulhamid Han’da.
Bu karanlık, son karanlık İnşaAllah.
Şımarıklığın ve evlatlarımızı “serseri” yetiştirmenin bedelini ödeyeceğiz.
Başkalarını hor görmenin acısını çekeceğiz.
Fantezileri bırakıp gerçeklerle yüzleşeceğiz.
Camdan bir duvara çarpmışız gibi olacağız biraz.
Hafif yamulacağız.
Ama eğer ders alırsak bu “trafik”te, kuralları tekrar okuyup yola yeniden koyulacağız.
Ama dostlar dedim ya bu 10 yıl biraz karanlık.
Gece gözlükleri olmayanlar sıkıntı yaşabilir.
El feneri olmayanlar gümleyebilir.
Sıkı durun.
...
Anket şirketleri sanki boşa çalışıyor gibi.
Sonuç süpriz ve bir çok yeni olaylara gebe gibi.
...
Amatör bir siyasi analiz.
Tarihe bakarak.
Takdir Allah’ındır.
Selametle gidin.
www.facebook.com/londonistanbul