Türkiye Cumhuriyeti tarihine kara bir leke ve tarihe “post modern darbe” olarak geçen 28 Şubat davasına müşteki olarak davayı başından beri takip ediyorum.


Hem gazeteci ve hem de müşteki olarak takip ettiğim 28 Şubat davasıyla ilgili izlenimlerimi sizlere aktardıktan sonra bazı sanık yakınlarından sitem, kiminden de tepki aldım. Ancak hemen şunu da belirteyim ki; basında sık sık dile getirilen sanık ve sanık yakınlarının müştekileri tehdit ettiği ve baskı kurduğu iddialarıyla ilgili şahsım olarak herhangi bir tehdit almadım ve bir baskı da görmedim.


Ancak yazdığım izlenimlerimden ötürü pek çok sitem aldım.


Sitemleri aldıktan sonrada vicdanen bunu yazma gereğini duydum. Öyle ki izlenimlerimi aktardıktan sonra duruşmada tanıştığım asker yakını bir bayan yanıma gelip “ya ben sizi çok iyi niyetli, çok olumlu birini bulmuş ve gerçekten mağduriyetinize üzülmüştüm ancak yazdıklarınızı okuyunca şok oldum. Hiç beklemiyordum. Hatta ben sizi kendi arkadaşlarıma allandıra ballandıra anlatmıştım, birkaç yazınızı da beğenmiştim.


Arkadaşlarım da yazınızı okuduktan sonra, “bak! Senin överek anlattığın şahıs, bizlerle ilgili neler yazmış, neler… Sizi savunduğum ve övdüğüm için onlara karşı mahcup oldum ve bir şey diyemedim. Ben, babam ve annem yoksulluktan ötürü Ordu Evinde kalıyoruz. Ayrıca buradaki herkeste paşa değil ve maaşları sizin yazdığınız gibi yüksekte değil.”dedi.


Davaya müştekiler, mağdurlar ve mağdur avukatları rağbet etmediği, kendi davalarına sahip çıkmadığı ve duruşmalara gelmedikleri için de sınırlı sayıdaki biz müştekiler; sanık ve sanık yakınlarının gözüne batıyor ve kimi sanık aileleri tarafından dolaylı olarak laf işitiyoruz.


Hani gelinim sana söylüyorum Cüneyt’im sen anla der gibi laf sokuşturuyorlar. Bu laf sokuşturmalara ilkin pek kulak asmadım ve duymazlıktan geldim. Ancak sanık yakınlarının sitemlerinden dolayı artık söylemenin zamanıdır dedim.


Kuşkusuz mahkemece karar verilmeyene kadar herkes masumdur ve hiç kimseye suçludur diyemeyiz. Adalet karar verdikten sonra ancak yorum yapabiliriz. Dolaysıyla davada sanık olan 103 sanığın tamamı suçludur diyemeyiz. Lakin görebildiğim kadarıyla sanık yakınlarının gözünde tüm sanıkların suçsuz ve masum olduğu, Ak Parti hükümetinin eliyle cezalandırıldıkları anlayışı egemendir. Elbette hiç kimse kendi yoğurduna ekşidir, benim babam, kocam veya kardeşim suçludur demez, suçlu olduklarına, suç işlediklerine ve insanların hayatlarını kararttıklarına da inanmazlar. Bunu asker yakınlarından gördüm.


Kimi gerçekten çok iyi niyetle yakınlarının suçsuz olduğuna, köyleri yakıp yıktığına, insanları fişleyerek yaşamlarını kararttığına, cinayet işlediklerine ve masum insanlara işkence ettiklerine inanmıyorlar. Mahkeme onlara yüz tane belge bile gösterse yine de inanmayacaklardır.

Daha duruşmanın ilk gününde ön sırada oturan 3 bayan sanık yakını beni kastederek “Allah’ın Kürdü’de gelmiş davada müşteki olmuş, biz daha PKK’yi bitirmeden birde şimdi dağlı Kürtlerle uğraşıyoruz.”dedi.


Yanındaki bayan arkadaşı “evet hayatım Kürt teröristler kahraman oldular, kahramanlarımız terörist oldular. Bu AKP gitmeden bize huzur yok. Ama elbet onlarında defterleri dürülecek.”dedi. Bayan oldukları için ve tahrik olmasın diye hiç oralı olmadım. Duymazlıktan geldim. Sinirli halimi bildiğim için eğer cevap verseydim olay büyürdü.


Bir başka bayan yine beni kastederek “şuna bak! utanmadan gelmiş, davacı olmuş. Keşke bizimkiler bu hainlere acımasaydı ve hepsinin kökünü kurutsaydı. Bunların hepsi terörist, ulan sen gelmişin Diyarbakır’dan adam olmuşun, birde davacı oluyorsun.”dedi. Sustum, dayandım ve ses çıkarmadım. Makalemde de yazmadım. Kari milletidir, vır vır eder durur dedim.


Duruşmaya ara verildikten sonra dışarı çıkıp çay içeyim dedim. Dışarıda yaşı 60’ devirmiş asker yakını karı kocayla karşılaştım. Müşteki olduğumu bildikleri için alay edercesine “biz nereye gidiyoruz, müştekimizden kurtulamıyoruz. Nereye gidiyoruz peşimizde.”diyerek dalga geçti. Sonra devam etti.


“Siz niye davacı oldunuz?”diye sordu. Konuşmak istemiyordum ancak yaşlı olduğu için ve saygısızlık olmasın diye de “hanımefendi benim hayat hikayem uzun. Ne siz söyleyin ne de ben anlatıyım. 5 kitap ve yüzlerce makale yazdım ama yinede anlatamadım yaşananları…”deyince yine dalga geçerek “yaaaa!... Demek yaşadıkların romanlara sığmaz ha…”deyip alaycı bakışlarını ok gibi yüzüme fırlattı.


Sinirlendim ama yine de ‘Cüneyt aman kendine hakim ol ve sakın ola tahrike kapılma’ dedim. Sadece ‘evet öyle hanımefendi yaşadıklarımız romanlara sığmaz’ dedim.


Girişte polisin biri bana müşteki misin, sanık yakını mı diye sorduğunu duyan bir sanık yakını bana sitem dolu gözlerle bakarak “yavrum salona girmemen girmenden daha hayırlıdır.”dedi. Ortalık gerilmesin ve tahrik olmasın diye yine ses çıkarmadım.


Sanık yakınlarının içinde son derece önyargılı, hükümete tepkili ve kendi doğrularından başka doğruları tanımayanlar olduğu kadar gerçekten de olayları anlamaya, empati kurmaya ve acıları paylaşmaya çalışan insanlar da var. Konuşup paylaştıkça hem birbirimizi tanıyoruz ve hem de geçmişte yapılanların analizini birlikte yapmaya çalışıyoruz.


Bu anlamda bana bu sitemleri yapanlara tavsiyem önce kendilerini benim yerime koymaları ve yaşadıklarımı anlamalarını diliyorum.


28 Şubat çerçevesinde düzenlenen kanun değişikliğinden dolayı daha önce mağdur edildiğim, fişlendiğim, etnik aidiyetimden ötürü açıkça ayrımcılığa, hukuksuzluğa uğradığım ve bu fişlenmeden ötürü alınmadığım TBMM Başkanına ve Başbakanlığa müracaat ettiğimi söylemiştim. Başbakanlıktan aldığım bilgiye göre başvurum ön incelemeye alınmış ve inceleme yapıldıktan sonra hakkımda karar verilecekmiş.


TBMM Başkanlığına yaptığım başvurum ise, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in danışmanına ulaşmış, danışman uygun gördüğü zaman Meclis Başkanına sunacakmış.


Umarım mağduriyet ayrımı yapılmaz, mağduriyetim giderilir ve adalet yerini bulur.