Yine enteresan bir medya illüzyonuyla karşı karşıyayız. Bazı yazar-çizer takımı yine karartma ve çarpıtma operasyonu içinde.
Zannediyorlar ki, bir şeyi ne kadar çok ve ısrarla söylerlerse doğru olarak gösterebilirler. Oysa şairin dediği gibi her şey biz yaşarken oldu. \"Biz yaşarken koptu kıyamet, biz yaşarken devrildi dünya.\'\' Daha birkaç yıl önce meydana gelen Hrant Dink cinayetini bile böylesine çarpıtan, sündüren, gerçeklerden uzaklaştıranları gördükçe 28 Şubat\'ı da çarpıtmayı denemelerine şaşmamak lazım.
Her şeyden önce şunu hatırlamakta fayda var: 28 Şubat denen süreç, 1997\'de olmuş ve bitmiş bir şey değildir. Özal\'ın ölümüyle yani 1993 yılında başlamış, 28 Şubat 1997\'de zirveye çıkmış, 2002 yılında AK Parti\'nin iktidara gelmesinden sonra da zayıflama eğilimine girmiş bir süreçtir.
Gerçekleri anlamak için o dönemi bir bütün olarak ele almak ve topyekûn değerlendirmek gerekiyor. Kötü niyetli olanlar o süreçte yaşanan bir detayı ele alıyor ve o detayla bütün bir süreci çarpıtmaya kalkışıyor. Ya da çarpıttığını zannediyor. 28 Şubat neredeyse 10 yıl süren meşum bir süreçtir. Sadece bir kelime, bir açıklama, bir beyanat değildir. Yani \"Refah Partisi kapatılmasın dedim.\" sözüne bakılarak yüzlerce haber cinayeti, asparagas haber vahşeti temizlenemeyeceği gibi, asıl mağdurlar da \"Başbakan çekilsin.\" dediği için suçlu ilan edilemez. Her gün \'medya tower\'larda yalan yanlış haber üreten ve ülkedeki dindarları uydurma haberlerle tehdit edenler kimlerdi? \"Gerekirse silah kullanırız.\" diyenler ve bunları söylemeleri için onları zorlayanlar kimlerdi? Yüzsüzlüğün, açık manipülasyonun bu kadarı sizce de fazla değil mi?
Yüzlerce iftira ve yalan haberle hükümeti ve Refah Partisi\'ni köşeye sıkıştırmışsın, sonra da \'Refah Partisi kapatılmasın.\' demişsin. Bu ifade bütün yalanlarını ve iftiralarını temizlemeye yeter mi? Bu sahtekarlıklar bir yana, Özal döneminde elde edilen hakların milletin elinden alındığını görüp \"Hükümet iktidardan çekilse iyi olur.\" diyenleri linç etmeye girişmek adaletle izah edilebilir mi? Nitekim Başbakan, o dönemde yol yakınken çekilseydi bugün hem siyasi tarihimize demokrasi kahramanı olarak geçecek, istemediği pek çok anlaşmaya da imza atmamış olacaktı.
28 Şubat postmodern darbesinin en büyük mağdurlarından birisi şüphesiz Fethullah Gülen Hocaefendi\'dir. Bu süreçte uydurma bir haber ile başlatılan medya lincine maruz kalmış ve tam 13 yıldır yurtdışında yaşamaya mecbur edilmiştir. 28 Şubat\'ta hiç kimseye böylesine ağır bir diyet ödetilmedi. Sahte haberlerle okulları, yurtları basılanlar, sürekli soruşturmadan geçirilenler, isimleri fişleme raflarına konulanlar, ortalıkta cazgırlık yapmadıkları için sanki hiçbir şey olmamış, sanki mağdur edilmemiş gibi muamele görüyorlar. Bu da yetmiyormuş gibi bir de işbirliğiyle suçlanıyorlar. Bu kadar yüzsüzlüğe yavuz hırsızlık bile denmez.
Fethullah Gülen Hocaefendi\'nin yurtdışında yaşamak zorunda kalması bir 28 Şubat operasyonu değil midir? Hakkında yalan ve iftiralarla davalar açılması 28 Şubat\'ın işi değil de nedir? 28 Şubat postmodern darbesiyle hükümeti iktidardan düşürenler, bunu başardıktan sonra o hükümette yer alanların peşlerini bıraktı. Onları ne yurtdışında yaşamaya zorladılar ne de haklarında davalar açtılar.
ZAMAN