Antikacı izlenimi veren bir eskici dükkanında tozlu ama özellikle de kirli İngiliz objelerini elleyecek veya karıştıracak kadar alçak gönüllü iseniz karşınıza nadide parçalar da çıkar ara sıra. Ben karıştırıcı ve toplayıcı biri olarak dükkan sahipleriyle yaptığım sıcak gevezeliklerin sonunun bakır bir kap, çalışmayan pirinç bir saat, savaş zamanında yazılmış bir kart postal olduğunu ve bu güzel bir parçaları ne yapacağımı bilmeden almak istediğimi söylemeliyim. Neyse ki genellikle param olmuyor.
Bu parçaların arasında bazen eski tip bir piknik sepeti görürsünüz, ucuz da değil hani. Ama içini açarsanız döneminde bile pikniğe giderken gereken her şeyin de nasıl düşünüldüğünü ve az yer işgal etmesi için nasıl tasarlandığını görürsünüz. Çünkü o Fortnum&Mason…ve işte hikayesi.
Bugün bonmarşe olsa da aslında kaliteli gıda maddesi satan bakkallıktan gelmedir. Hikayesi de kraliyet ailesi ile çok yakından alakalıdır.
1714 yılında çocuksuz ve varis bırakmadan ölen Kraliçe Anne zamanında saray sakinleri her akşam yeni mum yakma arsızı olunca uşak William Fortnum yarım yakılmış mumları toplayarak ve yeniden satarak minik bir servet biriktirdi. Dükkanının sahibi Hugh Mason’ı da ortağı olmaya ikna ederek bakkal dükkanı açtı/geliştirdi. Torunu da Kral III. George himayesinde çalışmaya başlayınca işleri büyüdü ve kraliyet mutfağı tedarikçisi oldu. Daha sonraki dönemlerde de kraliyet ile olan bağlarını koparmadı tabi. Özellikle kocasının ölümünden sonra uzun yas yıllarında obezleşen Kraliçe Victoria’nın özel olarak Fortnum&Mason’ın bakkalına gurme gönderdiği bilinir. Bugünkü monarşi bireyleri dahil hala daha buradan alışveriş yapılır, özellikle de Noel zamanı.
İşte hikayesi kısaca bu kadardır ama Piccadilly 181 numaralı bina çok daha yenidir; 1920’li yılardan ve Georgean üslubuna modern elemanlar eklenmiş bir tarzdadır.
İçine girmemiş olabilirsiniz ama önünden geçmemiş olamazsınız Londra seferinizde. Üzerindeki 4 tonluk mekanik saate dikkatinizi çekmek isterim…1960’lı yıllardan. Her dört saatte bir William Fortnum ve Hugh Mason figürleri her iki yandaki kapılardan çıkarak birbirlerini selamlarlar. Oluşturdukları güven ve kaliteli ürünlerin devam ettiğinden emin olmak ister gibi. Tabi yaşadıkları dönemin müzik zevkine uygun bir tonda.
Hem de Kraliyet Sanat Akademisi karşısında…
En ünlü ürünü de eskici dükkanlarında dönüp bakmayacağınız piknik sepetidir ama dünyanın her yerine satılmaktadır. Her yıl 120 bin civarında ve adı da ‘keyif sepeti’dir. Yeni yılla beraber hediye verilecek kişinin önemi, makamı, aile içindeki değeri gibi faktörleri de dikkate alarak içini kendiniz doldurursunuz. Her durumda en iyi kalite, en nefis tadlarla dolduğuna emin olabilirsiniz.
Bir de binanın çatısında arı kovanları varmış, arılar çiçeği nereden alıyor bilemedim ama yaptıkları balların satışı aşağıda, dükkanda yapılıyor.
2012 yılında Kraliçe gelinini ve torun gelinini de alarak dükkana gitti ve markaya has bu piknik sepetleri, HAMPER, kendilerine takdim edildi. h. Çünkü elmas yıldönümü şenlikleri vardı. Özellikle kraliyet ailesinin yeni kuşak tarafından ilgiyle takip edilen yeni kuşak mensuplarının hangi markalara rağbet ettiği bilgisini tazemlemek gerekti. Netice tabi hiç fena değil… Kraliyet mensuplarının sofralarını donattığı bilinen markanın karını yüzde 20 daha artırdı tabi bu durum. Rekor artış tabi ki hamper’ın…
Bu ziyaretin şerefine faaliyet gösteren Elmas Çay Salonu’nda ‘beş çayı’ na her yaş ve gelir grubundan kişi katılabilir. Tipinize ve kıyafetinizin ederine bakarak kabul etmiyorlar ama kibarlık, teşekkür etme, yüksek sesle konuşmama gibi bir beklentileri var. Tabi yağmur paltosunun korkuluğuyla ve parmak arası terlik ile bu tip yerlerin hiçbirine girmemelisiniz, temizlik ve kibarlık esastır.
FM ürünleri Türkiye’den de sipariş edilebiliyor. Ancak daha ilginç olanı Kırım Savaşı sırasında askerlerin cephede değil hastane yataklarında pislikten ve kötü bakımdan öldükleri skandalının patlak vermesi üzerine kraliçenin verdiği talimattır. Kendileri sıradan ve yerel gıda için de bütçe ayırabilirdi ama FM şıklığı ve lezzetini cepheye göndermek istedi. Et suyu çayını Üsküdar’a, Selimiye Kışlası’nda tedavi gören İngiliz hastalarına, Florance Nightingale rehberliğinde. Tadı şahane olmalı….
Charles Dickens her ne kadar fakirlik temasını işlese de en çok ıstakoz salatası severmiş ve FM sepetleri tutkusu kitaplarının satışı arttıkça gelişmiş. Ne de olsa içi imparatorluk lezzetleriyle dolu; Bombay’dan ördek, Astrakhan’dan havyar, İskandinavya’dan hamsi ve somon, Perigord’dan yer mantarı ve kavanozlara doldurulmuş İngiliz kilerinin kremalı lezzetleleri.
Tabi bu ağız sulandırıcı tadlar sunan marka ile ilgili herşey olumlu değildir. Hemen aklınıza vergi gelmeli. Çalışanların bahşişlerine göz koyması, kraliyet çiftliğinde üretilen ürünleri sattığını ürün etiketine koyması, bazı ürünlerde at eti olduğunun iddia edilmesi ve sessiz bir protestonun kontrol edilemeyen bir hal alması. Ürünlerin yağma edildiğini düşünebilirsiniz, değil…voleybol oynadılar.
Bir de Primark ile aynı gruba ait olduğunu ekleyeyim son olarak! Belki bu hafta sonu her ikisine de gidersiniz.