Susuyoruz…

Sustukça can veriyoruz…

Susmadıkça da susalım diye ölesiye dövülüyor, o da yeterli gelmez ise yine öldürülüyoruz…

Hatta bu da yetmez, psikolojik şiddetle susturur, kendi hayatından vazgeçecek duruma getiririz…

Yine yetmez değil mi? Bunların hiçbiri yeterli değil… Yakarız, yıkarız, parçalarız, keseriz, doğrarız…

Söylediklerimde şiddetin boyutu ve dozu nasıl da artıyor değil mi?

Ben bu yazıyı bitirene kadar, kim bilir kaç canımızın daha hayatına vahşice son verilecek…

Önceki bir yazımda güçlü kadınlara değinmiştim. Bir karış toprak için canını, yerince cananını, varını yoğunu ortaya koyan ve kanının son damlasına kadar savaş veren kadınlarımız… Cephede, o yıllarda kadın- erkek ayrımı yokken, şimdi nereden çıktı bu ayrımcılık?

Bugün dilim sert, yüreğim buruk, gözlerim yaşlı… Yüreğimden ve beynimden dilime akan kelimeleri dizginlemeye çalışıyorum. Öyle çok şey söylemek istiyorum ki dilimin varmadığı, terbiyemin müsaade etmediği…

Eminim ki çoğumuz, son yıllarda ve özellikle de son günlerde olan olaylara sessiz kalamıyoruz. Lafım İstanbul Sözleşmesine… Sabaha karşı çıkarlara göre çıkarılan birçok karar gibi olamayıp, feshi istenen sözleşme… Hele ki son zamanlarda can yeleği gibi umut bildiğimiz, belki bir kadına, yavruya veya genç kızlarımıza ışık olabilecek, sadece on iki bölüm seksen bir maddeden oluşmasına karşın koruyucu özellikteki sözleşme…

Ne midir İstanbul Sözleşmesi? 11 Mayıs 2011 tarihinde, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan sözleşme, İngilizce ve Fransızca iki ana dilde oluşturulmuştur.

Kadına yönelik her türlü şiddetin, ev içi şiddetin önlenmesini, şiddet mağdurlarının korunmasını, suçluların cezalandırılmasını, kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası düzenlemedir.

Cinsel istismara, tacize, tecavüze, zorla ve erken yaşta evlendirilme, namus cinayetleri, psikolojik ve ekonomik şiddeti bünyesinde barındıran, en kapsamlı tanımlara yer verilmiştir.

Bu sözleşmeye rağmen, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun raporlarına göre 2010-2019 yılları arasında Türkiye’de erkekler tarafından 2996 kadın öldürüldü…

Lütfen açıp okuyun, araştırın, bu yazının altında paylaşın… Hepimizin öğreneceği, mutlaka yeni konular vardır…

Nasıl oluyor da birisi ya da birileri, kendini üstün nitelendirip bir başka varlığın canını alabiliyor… Dini inancınız her ne olursa olsun, hiçbir dinde bunun Allah tarafından takdir edileceğine ben inanmıyorum, inanmak da istemiyorum.

Kendimi de dahil ederek konuşuyorum, sesimiz kısılmaya elbette ki devam edilecek. Ben, sen, oradaki ve bu yazıyı okuyan herkes birbirimiz adına bağırmayı durdurmadığımız zaman zafer bizim olacak, buna yürekten inanıyorum.

İnancım büyük, güvenim sonsuz… Beraber, tek yürek, tek bilek, tek bayrak ve tek millet olduğumuzda neler başarabildiğimizi lütfen unutmayalım. Burada kalemi eline alan benim, evet bir kadınım ama dışarıda beni takip edecek, bu ilke de beni destekleyecek milyonlarca erkek olduğunun farkındayım.

Şimdi dur demezseniz, sıra size geldiğinde ve canınız yandığında çok ama çok geç olacak. Son sözlerim erkeklere, size can veren önce Allah ama onun yeryüzündeki meleği de “ANNE”niz!!!

Sonsuz Sevgi ve Saygılarımla,

Elif Kabakçı – 22.03.2021