1961 Anayasası'nda, Mülkiye ekibinin ağırlığı malum. Lakin, Demirel'in Darbe Komisyonu'na 27 Mayıs için askerlerden önce Mülkiye'yi sorumlu göstermesi tam bir kuyruklu yalan. Asker, Demirel için -dolayısıyla Türkiye'nin son elli yılı için- dokunulmaz. Suçu Mülkiye'ye yıkmak, elindeki silahla darbe yapanları temize çıkartmaya kalkışmak demek.
Darbecilerin önüne çıkıp "emrinizdeyiz" diyen ulema, Mülkiye'den değil, İstanbul Hukuk'tandı. "Nasıl bir anayasa istersiniz?" diye sorarak, askerleri şaşırtanlar da onlardı. Halbuki Mülkiye'nin yaptığı, onların vaat ettiğinden farklı oldu. 1961 Anayasa'sını yapan ekipten bugün hayatta olan sadece Mümtaz Soysal var. Mümtaz Hoca'ya bir sohbet ortamında "Sosyal devlet prensibine darbecileri nasıl ikna ettiniz?" diye sormuştum. Kestirmeden "ne olduğunu anlamadılar ki" cevabını vermişti.
Şu iddia doğru: Askerler 27 Mayıs sabahı darbeyi yapıp, devleti ele geçirdikten sonra "şimdi ne yapacağız?" diye telaş içinde dört dönerken, onları sakinleştirip yol-yordam öğretenlerin arasında Mülkiye hocaları da vardı. Bu tecrübe, 60'lı yıllarda gelişen sosyalist harekete "ordu-gençlik el ele" formülü şeklinde yansıdı. Ülkeyi darbecilerin eliyle kestirme yoldan sosyalizme götürecek olan Milli Demokratik Devrim stratejisi de, bu tecrübeden ilham alıyordu.
Mülkiye'den her türlü adam çıkar, ama hain çıkmaz. Casusluk soruşturmasında tutuklanan muvazzaf subayların benzerlerini Mülkiye mezunları arasında bulamazsınız. Mülkiye'nin ideolojisini, fikrini, hatta ilmini ciddiye almayabilirsiniz; ancak geleneği sağlamdır. Mülkiyeli olmak, bir fikre, meşrebe mensup olmanın ötesinde iki asra uzanan bir tarihin, bu tarih boyunca oluşmuş geleneğin parçası olmak demektir. Gelenek, çok fazla mektepte olmayan bir meziyettir. Bu gelenek, devlet geleneğidir. Mülkiyeli devletçidir. Devleti merkeze alarak dünyaya bakar. Kendisini biraz da devletin sahibi, daha ötesi sorumlusu olarak görür. Mülkiyelilerin komünistliği devletçiliktendir. Atilla Yayla gibi, Türkiye'nin en tutarlı liberalinin Mülkiye'den çıkması bile tesadüf değildir. Demek ki iyi bir liberal olmak için, önce Mülkiye'deki geleneği anlamak, özümsemek ve sonra da karşı çıkmak gerekiyormuş.
Radikal'de Ömer Şahin'in Demirel'in sözlerini "Suç, Amerika'da değil, Mülkiye'de" başlığıyla dün yaptığı haber, her Mülkiyeli gibi beni de çileden çıkarttı. Demek ki Mülkiyelilerin Demirel antipatisinin, Demirel'de de bir karşılığı varmış. Mülkiye'deki hocalarım Demirel'i hep küçümserdi. Sebebi, devletçiliğin içinde yer tutan Cumhuriyet'in bürokrat-aydın kadrolarının seçkinciliği idi. 1991'de Demirel ile İnönü, DYP-SHP koalisyonunu kurarken Mülkiye'den bir hocamın birlikte çay içerken, "hayatında bisiklete bile binmemiş bir köylü, nasıl İsmet İnönü'nün oğlunu yardımcısı yapar" diye itiraz ettiğini hatırlıyorum. Bu seçkinciliğin işin cilası olduğunu düşünmüştüm. Demirel ile İnönü'yü mukayese etmek, halk ile devleti terazinin iki kefesine yerleştirmek demekti. Tabii Demirel bugün, askerlerle uyum içinde geçirdiği siyasî geçmişini ifşa ederken, bu terazinin hileli olduğunu hepimiz anlama fırsatı buluyoruz.
Mülkiye'nin temsil ettiği bu devletçi gelenek artık mazide kaldı. İyi mi oldu? Ben bu geleneğin bir yerlerde yaşamasını ve bu perspektiften eleştirilerini sürdürmesini tercih ederdim. Liberal geleneği temsil eden pahalı fakültelerin yaygınlaşması ile Mülkiye sıkı bir rekabetle karşılaştı. Maalesef bu rekabete sırtını dönerek içine kapanmayı ve kendi geleneğinin de dışına savrulmayı tercih etti. Bugün artık devletçilik, "biz devlet olarak..." diye söze başlayan iktidar mensupları tarafından temsil ediliyor.
Demirel'in Mülkiye'ye attığı çamur sadece geçmişte kalan bir hesabın ifadesi. Mülkiye, Demirel gibi darbecilerle gizli kapaklı pazarlıkların içine girmedi; ne yaptıysa aleni yaptı ve kendisiyle tutarlı kaldı. Halbuki Demirel temsilini üstlendiği halkı, darbecilerin içki masasında gündelik meze haline getirdi. 28 Şubat'ta oynadığı tarihî belirleyici rol, bu durumun su götürmez kanıtı.
Doğrudur, darbeciler 27 Mayıs'ta Mülkiye'nin birikimini kullandılar. Ama askerî vesayetin 50 yıl sürmesinin sebepleri araştırılsa, Demirel'in üstlendiği rol, mutlaka yüz kat daha fazla çıkacaktır.
(ZAMAN gazetesinden alınmıştır)