Öyle olmamalı ama enteresan bir bağlantısı var.
114 yıl önce bugün, 16 Mayıs 1907 tarihli İngiliz gazeteleri ‘Rus Devrimciler dün gizlice bir kilisede buluştu’ diye haber yaptı. Hatta The Daily Mirror isimli gazete buluşmanın basına yansımasından çekinen üyelerinin fotoğraflarının çekildiğini görünce yüzlerini şapkalarıyla kapattıklarına dair fotoğraf koydu ve ‘Kameralardan korkuyorlar!’ diye de haber yaptı.
Bu toplantılar Bolşevikleri iktidara ve dünya sahnesine taşıyan önemli toplantılardan biri olarak kabul edilir ama tabi ne konuşulduğu bilinmez, herşey gizlidir Southgate Road üzerindeki Brotherhood Kilisesi’nde…Çevirmeye lüzum var mı bilemedim ama gerçekleştirdikleri devrimle de uyumlu bir isme sahip kilise buldular kendilerine. İddiaya göre de defalarca buluşarak Çarlık Rusya zulmüne nasıl son verebileceklerini tasarlarlar.
Aydınlar ve isyancı olarak nitelendirilip sürgün veya kaçak durumuna düşen Ruslar Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde yaşıyorlardı zaten. Belki en çok da İngiltere İmparatorluğu’nun Rus Çarı ile kuzen olan kralının himayesiyle…
Komünist Partisi olarak bildiğimiz, zamanın İşçi Partisi mensupları bu Londra kilisesinde toplanarak ülke vaziyetini analiz ederek oluşturmak istedikleri Rusya düşüncesi için bir araya gelirler. O zaman kimler? En sevilenleri ile en bilindikleri de…Maxim Gorki, Leon Trosky, Vladimir Lenin ve daha sonra korkunçlaşan Joseph Stalin.
Önemli birisi daha var tabi…Rosa Luxemburg. Türkiye’de tehlikeli bulunan komünistler bilir ama Luxemburg kadın olduğu için mi, Musevi olduğu için mi yoksa devrimden sadece 2 yıl sonra katledildiği için midir bilinmez. Ancak şuracığa ders alınması gereken bir sözünü eklemeli ve öyle devam etmeli diye düşündüm; ‘düşünmeyenler üzerlerindeki baskıyı nerden bilsinler?’
Hatta, İngiliz feylozof Bertrand Russell’in da bu toplantılardan birine katıldığı sırada savaş karşıtı görüşleri yaydıkları gerekçesiyle halk tarafından basılırlar. Çünkü o esnada insanların yüreğinde sevdiklerini savaşta kaybetmenin verdiği yoğun infial ve vatanseverlik duyguları vardır. Russell ise, devrim sonrasında İngiliz Hükümeti tarafından Sovyetler Birliği’ne devrim analizi yapmaya gönderilen kişidir. Devamında Bolşevizm eserini yazar ve devrimi ‘İnsanlık tarihinin en büyük kahramanlıklarından biri’ olarak tanımlar. Lenin ile de yüz yüze görüşerek ‘beklediğinizden daha iyi İngilizce konuşuyor…büyük adamdı ama umduğumdan daha az karizmatik buldum’ dese de İngiliz İç Savaşı galibi Oliver Cromwell’in reerkarnasyonla geri gelmesi olarak da tanımlar ve aynı açmaz içinde olduklarını da ekler. ‘Zülüm, yoksulluk, şüphe, nefes alamana, tutuklama’ ise daha sonraki tanımlamalarıdır. Bu haliyle papaz okulunu bile bitiremeyen ve atılan Stalin’e işaret ediyor olmalı.
Gorky’nin daha sonra ‘…çirkin, dökük, ahşap bir varoş kilisesi…fakir bir okul sınıf gibi…’ dediği bu kilisenin bugün yaşamadığını, niye yıkıldı bilinmez ama savaşla beraber tamamen yok olduğunu belirtmek isterim. Yani içine girip o zamanın havasını şöyle bir soluyayım diyemezsiniz.
İyi pazarlar!